Ne çabuk geçti yıllar. Çarşamba günü otuzaltı yaşımdan gün aldım. Dolu dolu geçen otuzbeş senemi geride bıraktım. Heyecan, hüzün ve sevinçlerimi de sağ cebime sakladım.
Bu doğum günümü yalnız kutlamak istedim. Beyaz duvarlar arasında tek başıma… Çevremde o kadar dostum varken kendi kendime kalmaya karar verdim. İlk defa aynaya bakarak
- mutlu yıllar bizim oğlan...
demek istedim.
En özel günümde yalnız kalmak. Yalnızlığa kendimi mahkum etmek. Belki de yapılması gereken en doğru hareketti…
Hiç yalnız doğum günü kutlanır mı? demeyin. Bir güzel de kutlanır. Güzel bir kırmızı şarap açarsın, yanında peynir tabağı, müzik ve sigara... Kendini dinlersin. Şarap kadehini havaya kaldırırsın. Uzaklaşırsın tüm sorunlarından. Karanlığın içinde yok olup uzaklara gidersin. Kimse seni bulamaz.
Bulmaya çalışsalar bile sen karanlığın içinde kaybolursun. Karanlığın içinde kendinle başbaşa kalırsın.
Dün gece Fatih Akın’ın yeni filmini izledim. Yaşamın Kıyısında.
Yaşam…. Hızla akıp giden bir deli oğlan…
Her geçen gün senden bir şeyler alan ve karşılığında hiçbir şey vermeyen bir garip yaratık. Verse bile kısa zamanda elinden tekrar geri almasını beceren kötü kalpli canavar.
Yaşamın Kıyısında filmini izlerken Kazım Koyuncu’nun “Divane Aşık Gibi” müziğinden oldukça etkilendim.. Üç saattir şu an dinlediğiniz müziği hiç durmadan arka arkaya dinliyorum. Her dinlediğimde gözlerimi kapatıp geçmişimi düşünüyorum.
Şunu çok iyi biliyorum artık. Gün gelip bu dünyadan ayrıldığım zaman, arkamda keşfedilecek bir çok şey bırakmış olacağım...
Ve geride kalanlar, bıraktığım bu şeyleri yıllar sonra hiç beklemediğiniz bir zamanda karşınızda bulacaksınız. Buldukça yüzünüzdeki gülümseme daha da artacak. Gökyüzünden sizi izlediğimi o an hissedecekseniz.
Hayatımda ne yaptıysam bilinçli yaptım. Olması gereken neyse o oldu. Farklı bir şey bekleyenler umut kırıklığına uğrayabilirler.
Doğum günümde mesaj atan ve arayan tüm dostlarıma binlerce teşekkürler.