Aslında yazmak istemiyordum ama son zamanlarda "Vermiycem" videoları o kadar arttı ki.... (Cenk Babaeren)
Belli ki milletin canı sıkılıyor!...
Doğru düzgün şeyler okumak ve seyretmek yerine bu salakça şeylerle zamanımızı öldürüyoruz.
O an hoşumuza gidiyor. Ancak ne kadar geri kalmışız şimdi daha iyi anlıyorum.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin tozunu yutmuş biri olarak bu tarz şeyleri görünce canım epey sıkılıyor. Zaten dijital çağa ayak uydurmuş gidiyoruz. Özelimiz kalmamış. Tuvalete gitsek “şu kadar tuvalet kağıdı kullandım” yazmak hoşumuza gidiyor.
Elde edemediğimiz şeyleri pazarlamaya da bayılıyoruz.
Daha da önemlisi özümüzü unutmuş saçma sapan bir yola sapmışız...
Sosyal medyanın nasıl kullanılması gerektiğini halen öğrenebilmiş değiliz. (Doğru yapanlara lafım yok)
Kızın teki çıkmış “Vermiycem” diye bir video paylaşmış.
Arkasından tüm Türkiye bu videonun üzerine bir çok şey ekleyip paylaşmaya başlamış.
Doğusundan batısına herkes “Vermek ve Vermemek” olayına kendini epey kaptırmış.
Keşke bu “Vermek” olayını daha yaşanabilir bir Türkiye için kullanabilseydik.
Neyse!...
Verin ya da vermeyin ama dijitalleşen kalplerimizden neleri verdiğimizi bir kez daha görmenizi istiyorum.
Genelde yazılarımda bu tarz konulara pek girmem. Ama o kadar beynim mıncıklandı ki sormayın…
Gittikçe kaybolan benliğimizi görünce üzüntüden kahroluyorum.
Bizim zamanımızda lafını sevmediğimi bilirsiniz.
Ama keşke yirmi yıl geriye dönebilseydim...
Cep telefonumun olmadığı, bir yere gittiğimde özgürce dolaşabildiğim, gerektiğinde sokaktaki telefon kulübesini kullanabildiğim zamanlarımı özlemiyor değilim.