KÖŞE YAZILARI | ÇİSEM SOYLU

İsimsiz Yazı, Saklı Kaldı

Yaşananlar aynıydı belki ama ortada karanlıktan gün ışığına bakan iki pencere vardı... (Çisem Soylu)
 
   
 
 
     

Yaşananlar aynıydı belki ama ortada karanlıktan gün ışığına bakan iki pencere vardı...

İlk karşılaşmamızdan hatırladığım tek şey gözleri, yemyeşil, sımsıcak bakan gözleri yalnızca. Saçma sapan bir iki cümle kurup konuşmak istemiştim, bir şekilde ben buradayım demek.Gülümsedi... Karşı konulmaz bir yanı vardı, aşikâr. Hayır demek öyle kolay iş değildi. Güçlü bir kadın duruyordu karşımda, herşeyiyle. Çekinmeden, usulca baktı ve gözlerini hafif çapkın, hafif utangaç kaçırdı gözlerimden.Kendince yaptığı bir kurdu belki bu, belki de birşeyleri anlatmak istiyordu uzaktan uzağa.

Aradan birkaç gün geçti, hiç karşılaşmadık. Arada aklıma geliyor, darmadağın edip çıkıveriyordu ansızın. İçimdeki onu görme, ona yaklaşma isteğini durdurmanın bir yolu olmalıydı, vardı elbet ama dursun istemedim. Zihnim ruhuma meydan okuyordu günlerdir, yorulmuştum. Tam bu yorgunluk sularında tekrar gördüm onu. Bu defa bir başka güzeldi. İlk bakışta ağızları açık bırakacak standart bir güzelliği yoktu, herkes gibi değildi, herkesleşmemişti. Yaklaştıkça daha güzel görünüyordu gözüme her bir ayrıntısı; gözleri, elleri, yandan yandan gülümseyen dudakları, karman çorman kirpikleri, yumuşacık elleri, yemyeşil gözleri, ucu soğuktan kızarmış burnu... Koyu kızıl dalgalı kısacık saçları haylaz çocuklar gibi dağılmıştı, dizlerime bir yatsan, saçlarını sevsem dedim içimden. Ellerim uzanacak oldu, yapamadım. Öyle büyük beklentilerim yoktu, huzuru arıyordum belki, aradığım huzuru da onda bulacağımı umuyordum, ummaktan öte istiyordum da. Huzurum o olsun, güldüğünde dünya gülsün benimle birlikte, içimi ısıtsın istedim. Hiç tanımadan, bilmeden ağır sorumluluklar yükledim omuzlarına.

İkinci kez bu defa ardı ardına gelen cümlelerle konuşabilmek, onu daha yakından inceleyebilmek belki şanstı belki kader. Kader demek işime gelmiyor değildi. Böylece yüküm biraz daha hafifliyordu, daha rahat uzanıyordum ona. İki adım ötemdeydi yalnızca, biraz yaklaşsam soluğum karışacaktı soluğuna, yapamadım. O an kimse olmasın istedim, her yan kararsın, bir biz kalalım loş aydınlıkta. Sen misin diye sorabileyim, sen misin aradığım huzur, sen misin sıcağında uykuların en derinine dalacağım, uyandığımda gülümsetecek kadın. Hiç düzeltme, hep dağınık kalsın saçların. Senli bir gecenin sabahında dökülsün beyaz çarşaflara birkaç kızıl saç telin, gözlerinden öperek uyandırayım, gülümse. Çıkmayalım yataktan, güneş yükselsin kavuşsun güne. Ben sırtımı vereyim gün ışığına, sen yüzünü dön, daha bir aydınlan. Gözlerin yeşilin bir başka tonuna bürünsün, hafifçe kıs, ben yine gözlerinden öpeyim. Yalnızca gülümse bana, ben gülümsemende kaybolayım, ötesi yok.

Herkesi, herşeyi unutmuş halde gittim ona. Arayıp aramamak konusunda tereddütlüydüm, korkuyordum belki de. Aradım, duyamadım sesini. İçim biraz rahatlamış mıydı, evet. Ben denedim diyecektim, olmadı. Bir yandan bu rahatlığı yaşarken bir yandan kayıyordu gözlerim ara sıra telefonun ekranına. Çok geçmeden beklediğim isim göründü, gülümsedim. Sesini duymak ne güzeldi, mutluydu belli, heyecanı hafif titreyen sesinden belliydi. Bunu fark edebilecek kadar olgunlaşmıştım hayatta.

Yaklaşık bir saat sonra yanındaydım. Arabann kapısı açıldığı anda ya sonra dedim, sustum. Kokusu kapladı her yanı. Yanımdaydı işte, günlerdir istediğim gibi yanıbaşımdaydı. Birbirini tanımaya çalışan iki insanın sohbetiydi bu defa aramızdaki. Bana soru sormasın, hep o anlatsın istedim. Vereceğim cevap karşısında olabilecekleri düşünmek istemediğim gibi düşünmüyordum da. Aklımın bir köşesinden uzaklaştırıyordum tüm düşünceleri, yalnızca ona odaklandım. Gülümsedi "Ailenle yaşıyorsun değil mi?" dedi ama bu gülümseyiş kırıktı, gözlerinki ifade sıcaklıktan öylesine uzaktı ki nasıl bu denli değişebildiğine akıl erdiremedim. "Evet" dedim "Evliyim ben, peki sen?". O an zaman dursun istedim, konuşmayalım. Ağzından çıkacak kelimeleri duymak istemiyordum. Saniyeler geçmedi ki sarsıldık, bir an ne olduğunu anlayamadı belli ki. Karşıdan ansızın önüme çıkan bir arabaydı buna sebep olan, ona zarar vermemek için direksiyonu kırdığımda bir darbe aldık ister istemez.mNasılsın diyecek oldum, "Değilim" dedi. Belli ki söylediğim şey yaptığımız kazadan daha fazla sarsmıştı onu. Arabanın lastiğini değiştirip prosedürleri hallettikten sonra devam ettik yola, susuyordu. Konuşsun istedim, susmak değildi bunun çözümü. Ne düşündüğünü, daha da ötesi ne hissettiğini bilmek istiyordum. Yarım yamalak cümleler kuruyor, beni suçlamak istiyor ama yapamıyordu. İçinden çıkamadığı noktada da kendini suçlayacak oluyordu. Evine yaklaşmıştık, arabayı bir kenara çektim, yüzüme bak dedim, bakamıyordu... Yanağından yavaşça süzülen yaşları gördüm, içim acıdı. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım, ağlama dedim, ne olur ağlama. Durmuyordu, yaşlar bir ara kesilecek olsa kafasını çevirdiği anda daha hızlı akıyordu.

Tahmin etmemiştim olayın buralara varacağını, onun bu denli incinebileceğini. Bana göre yaşanan birşey yoktu ortada,henüz... Yükü de hafif olur sandım ama yanıldım. Bu kadar masum olabileceğini tahmin etmemiştim, düşünsem bencilliğimi dizginleyebilirdim belki ama yapmadım. Bu engellenebilir bir istek değildi. Bu kadar yakınında olup onu bu kadar erken kaybetmek acıttı canımı. Yalancı bir ağlama değildi gözlerindeki, içinden gelip süzülüyordu yaşlar gözlerinden, her haliyle belliydi. Kızamıyordu bana, kızamadıkça kendine kızıyordu.

Öptüm... Gözünden süzülen yaşlarından öptüm, sımsıcak avuçlarından, gözlerinden öptüm, kokusunu derin derin çektim içime, sıcağına yaklaştıkça ona büründüm. Böylesini ummamıştım, böyle yakın geleceği geçmedi aklımın ucundan. O an unuttum dünyayı, o vardı, yalnızca o, arka fonda çalan müzik, yarım yamalak cümleleri küçük hıçkırıklara karıştı. Dudaklarına dokunmak istedim, yapma dedi. Belli ki benden daha fazla parça almak istemiyordu ama ben ondan o an alabildiğim tüm hatıraları almak istiyordum. Yüzünü düşürdü, halâ ağlıyordu. Ben sildikçe inadına akıyordu gözyaşları. Gözlerime bakabildiği bir anda dokundum dudaklarına, sıcağını, nefesini olabildiğince içime çektim. Her yanım ona büründü, o oldum o an. Öylesine sıcaktı ki soluğu, bırakmak mümkün değildi ama dur demenin zamanı gelmişti, daha fazla incitmemek için. Karşımda bir yanıyla güçlü bir kadın, bir yanıyla küçük bir kız çocuğu duruyordu yalnızca, sarmak istedim, yapamadım daha fazla...

Arabayı çalıştırdım, onu evine bıraktım, gözlerinde bırakma diyen bir bakışla öptüm bir kez daha. Dudaklarımda dudakları, üzerimde yarım yamalak kokusu, içimde soluğu koyuldum yola...


***

Onu gördüğüm an gülümsedim, utandım sonra. Hiç tanımadığım bu adamın belki yanlış anlamasından belki de o an hayal ettiğim gibi olmamasından korkarak utandım, kaçırdım gözlerimi. Garip bir şekilde yüzüne dokunmak istedim. Parmak uçlarımı yüzünün her bir köşesinde gezdirmek, sert hatlarına dokunmak... Dur dedim kendi kendime, hayrola? O an söylediği şey aklımda, ama söylemeyeceğim. Bende saklı kalsın istiyorum bir de onda, hatırlıyorsa tabi. Uzun zaman sonra böyle gülümsetti beni, içimde üç beş kelebek dans ediyordu adeta, şikâyetim de yoktu bu durumdan, memnundum halimden.

Birkaç gün göremedim onu, gözlerim aramadı desem yalan. Günlerden bir gün karşımda beliriverdi. Ödüm koptu yüzümdeki gülümsemeyi görecek diye, saklandım. Koşup boynuna atlamak geldi içimden bu tanımadığım adamın. Onca kalabalığa rağmen, durdum. Bir şekilde yaklaşmak istedim, bakışlarından da cesaret alarak ama bekledim. Bana gelmesini, ellerini uzatmasını bekledim. Bu defa başka dedim, bu bakış bu uzaktan gelen sıcaklık başka. Kapanan kapılarım yavaşça aralanıverdi zannederken ardına kadar açıldığını fark ettim.Engel olmak değildi niyetim, akışına bırakmaktı yalnızca, ona uzanmak...

Şans dedikleri şey bir kez daha güldü, bir telefon sonrasında yanımdaydı. Arabaya bindiğim anda yanında olmanın huzuru kapladı içimi. Bu kadar erken neler oluyor böyle demedim, gülümsedim. Gözlerimi ellerine çevirdiğimde tebessümüm dondu kaldı yüzümde. Parlak bir metal parçası sarmalamıştı parmağını, bir acaba geçirdim içimden, hayır dedim, yanılıyorsun. Tekrar baktığımda o metal parçasının yerinde durduğunu gördüm. Abuk sabuk bir soru, arkasından "Evliyim ben" cevabına, bir gürültü, bir sarsıntı ve durduk. Kaza yapmıştık, görünürde ikimizde de birşey yoktu ama kaza umurumda değildi. Onun iyi olduğunu gördüğümde derin bir enfes aldım yalnızca, incinen kolumsa benden bağımsız gibiydi, acısı önemsiz. Bildiğim bu "küçük" detaya rağmen kendimden çok ona birşey olmasından korkmuştum...

Tekrar yola koyulduğumuzda sustum. Konuşmak istedim, kafamda onlarca cümle sıralanmıştı belki ama boğazımda kocaman bir düğüm vardı çıkmalarını engelleyen. Birşey söyleyecek olup susuyordum, nefesim kesiliyordu ara ara, konuşamadım, yapamadım. Arabayı bir kenara çekti. O an ona belki bağırıp, belki küfredip, belki de sessizce inmem gerekiyordu arabadan biliyordum ama yapamadım. Bir umuttu belki içimde çırpınan. Şaka yaptım desin, nasıl tepki vereceğini bilemedim desin, tabi ki ciddi değilim desin. Aklımdan bir sürü aptal avuntusu geçirdim ama olmadı. Herşey gerçekti. Az sonra beni bırakıp başka bir kadının kollarında bitirecekti geceyi. Başka bir kadın dediğimse onun her zaman yanında olan, uyandığında onu görebilecek, ona kahvaltı hazırlayabilecek, en sevdiği yemekleri yapabilecek, yorgun biten bir günün ardından koltukta omzuna yaslanıp uyuya kalabilecek kadındı, asıl kadın, onun kadını. Bense...

Ellerimi tuttu, yapma dedim, ne kadar çok yaklaşırsan o kadar zor olacak seni itmesi.Ama itemiyordum da, git diyemiyordum. Dudakları yüzümde gezdi usulca. Bir beklentiyle öpmüyordu, incitmekten korkarak, usulca... Nefesini hissettikçe büyüdü gözyaşlarım, canımın böyle yanması hayra alamet değildi belli. İtecek oldum, beceremedim. Bırakıverdim kendimi kollarına, başını omzuma yasladı. Kulağımda bir şarkı "Başını göğsüme yasla sevgilim, güzel saçlarında dolaşsın elim".Halâ birşeyler söyler ümidiyle bekliyordum. Belki bitmek üzereydi evliliği, belki ben o anda çıkmıştım karşısına. Olabilecek tüm bencil istekler bir bir geçti aklımdan, geçtiğiyle kaldı, söyleyemedim...

Dakikalar sonra yatağımdaydım. Kafamda türlü sorular, cevapların her biri bir yerde, bir araya getiremedim. Canım öyle yanmıştı ki birşeyler yapmak istedim. Bir an onun da canını yakmak geçti içimden, kıyamadım. Biliyorum ki hiçbir zaman kıyamayacağım...

Ellerim üşüdü uyumaya çalışırken, dakikalar önce onun sıcağındayken içimde kalan kokusuyla nefesi uzaklaşıyordu yavaşça, uzaklaştıkça daha çok üşüdüm... Kesik kesik uykuların arasında sesini duyup "Üşüdüm sevgilim" demek istedim, yapmadım, yapamadım...

Şimdiyse üzerinden bolca zaman geçti. İçim öyle rahat, vicdanım öyle hür ki... Bir mutsuzluğun ardına sığınmadan güçlüyüm halâ, mutluyum da...


ÇİSEM SOYLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>