Kitapçıda yere attığım, yerden almadığım mantom ve şemsiyemi almak üzere, ahşap döşemeleri gıcırdayan kafeden, hayatımda ilk kez gördüğüm ve kahve içmek üzere olduğum bir kadını ardımda bırakıp çıkıyorum, diyorken, pikapta çalmaya başlayan şarkıya aldırış edesim geliyor, kendimi o kadar zor kurtarıyorum ki o andan ve o şarkıdan, hızlıca yağmurun arasına karışıp caddedeki tek-tuk insandan biri oluveriyorum, cadde bomboş ve sessiz, nedense, yağmura karsı yürümek zorluyor, damlalar bir bir derimin içine giriyor sanki, sinirleniyorum birden, bunlar yakında bu caddeyi de kapatırlar diye düşünüyorum, neden olmasın, karılarını kapatıyorlar, tiyatroları kapatıyorlar, mağazaları kapatıyorlar, dükkanları, kanalları, ağızları, dilleri, ırkları, her şeyi, her şeyi kapatıyorlar, caddeyi neden kapatmasınlar ki, halbuki kendilerini bir kapatsalar, derken kitapçıya varıyorum, kitapçı henüz kapanmamış ama kapanmayacağı anlamına gelmiyor, tam içeri girecekken zaten kapıda olan, elinde mantom ve şemsiyemle beni bekleyen görevliyle karşılaşıyorum, beni o kadar zaman, o halde beklediğine göre söyleyecek mutlaka bir şeyleri vardır, şemsiye sende kalsın diyorum, ihtiyacım olmayacak, bir şey demesine fırsat vermeden oradan uzaklaşıyorum, utandığımdan değil, bana yeter ki bir kelime etmesin, 'ah aklınız nerede' gibi komik zannettiği şeyleri söylemesin, yapmasın bunu, aklım kimseyi ilgilendirmiyor ki, kimse de aklımı ilgilendirmiyor. . .
Kafeye tekrar girdiğimde kadının oturduğu yerde başka birinin oturduğunu görüyorum, bu birinin tarif edebileceğim bir görüntüsü yok, öylece bir adam işte, füme bir mont giydiğini söylememin pek bir faydası olmayacak, usulca yaklaşıp önünde duruyorum, adam bana bakıyor, ben adama, adam korkuyor mu ne, ben tüm duygulardan uzaktayım, kadının nereye gittiğini bile merak etmiyorum, 'beni bekliyormuşsunuz' diyor adam, gülümsüyor, ama belli belirsiz, yo hayır, kimseyi beklediğim falan yok, yalan soyluyorsun, 'bu yüzden geldim' diyor, niye geldiğini sormuyorum ki ona, hiçbir şey sormuyorum, pikaptaki şarkı bitmek bilmiyor, artık kendi şarkımı söyleyebilir miyim lütfen, kızıyorum, ama adama değil, nasıl kızarım, adam öylece bakıyor, geldim işte diyor, sen kimsin diyemiyorum, bilmek istemiyorum, kalsın madem, tansiyonum düştü galiba, kendi şarkımı söylemek istediğimi söylemiştim, burada bir allahın kulu görevli yok mu, telaşlanıyorum, insan bayılma durumunda kalsa bile bayılamaz artık bu devirde, kafenin antikamsı lambası dönmeye başlıyor, yağmurdan mı böyle oldum ben, kafeyi de mı kapatıyorlar yoksa, birden gece geliyor, iki kol beni tutuyor, bir yerden çıkaracağım bu kolları ama, madem gelmiş, kalsın diyorum, kal, rica ederim bırakamam diyor...
Hava aydınlanırken ısınmanın getirdiği rahatlıkla yalnızca pikaptaki o şarkının sesini derinden duyabiliyorum. Dışarıda ise yağmur, fırtına ve soğuk birbirine giriyor.
Çalıyor; Uh Huh Her – Dreamer
http://twitter.com/demetozge
DEMET ÖZGE AYKAN
YAZARA E-POSTA GÖNDER