Bu bakış aynadan yüzüme çarpan ve saç diplerimin uyuşukluğu… biri adımı seslense elimi kaldırıp o benim diyesim bile yok…
Hep neden sorduğum soruların cevaplarını ben veriyorum diye soruyorum kendime, hadi buna da cevap ver ıtırcım… yoksa sorularının cevabı kimsede değil de sadece kendinde olabilir mi? Ya da belki inanmak istediğin cevaplar sendedir… seni bugün bir teste tabi tutsam kendine ne kadar dürüst olduğuna dair, ne dersin?
Bak yine soru…
Test mest istemiyorum diyip kestirip atsam mı? Biri adımı sesleniyor, zaten halim yok, kaldırmayayım elimi.
Yok yazsınlar…
Ben sormadan ne soracağımı bildin mi hiç? Zihnimi biraz rahatlatmam gerekiyor…
Yuvarlak döngüsel hareketlerle zihnimize masaj yapıyoruz ama öncelikle zihnimizi iyice temizlediğimizden emin olmamız gerek. Bu arada zihnimizi doğrudan ışığa maruz bırakmamalıyız, maazallah pek parlak fikirler gözümüzü kamaştırabilir…
Rahatlayan zihnimizi tekrar yormaya başlayabiliriz!
Yüksekçe bir duvarın üzerine oturup, bacaklarımı aşağıya sarkıtıp ve de sallayarak duvarın önünden geçenleri sayıyorum ama acaba neyi hesaba katarak saymalıyım? Kafalara göre mi, bedenlere göre mi?
Kafa hesabı yaparsam daha az yorulacağım muhtemel…
Bu dünyada en çok neyi seversiniz şahsen?
Ben en çok samimiyetle gülen insanları severim, bir de kafası iyi olup aynı samimiyetle gülenleri. Yaşadığının en büyük olduğunu sanmayanları, olumsuzlukları aşılmayacakmış engel sanmayanları, içinde bir ruh yaşatanları ve nazik olanları…
Kendimi de daha çok sevebilmek için eğitiyorum, zihnime güzelce bakım yapıp keskin kısımlarını törpülüyorum zaman zaman, eğitilebilir olduğuma şükrediyorum sık sık, duvarın önünden geçenleri gördükçe…
O yüzden soruları hep kendim cevaplıyormuşum demek ki, ne kadar öğrendiğimi anlamak için… sevgili hayat; öğrendiklerimi pekiştirmek için bana çok fazla tekrar yaptırıyorsun ama bu sefer de sürekli tekrara düşmüş olmuyor muyum? Ama senin her şeye bir cevabın var, beni de kendine benzettin… şimdi dersin ki bütün bunları bir tekrar olarak gören zihin yanılgıdadır; zamanlar farklı, mekanlar farklı, kişiler farklı! Doğru.
Senin; aynı keki, hep farklı kalıplarda denemeyi sevdiğini nasıl kaçırmışım gözden!!! Allah beni kahretmesin…
Sadede gelirsek sevgili dostlar; her birimiz aslında kendimizin kobayıyız. Her durumda ve her koşulda kendimizi bilerek ya da bilmeyerek hep deniyoruz. Başkalarının da bizim üzerimizde deney yapmasına izin veriyoruz, neyiz, nereye kadarız, neye dayanabiliriz, nereye kadar dayanabiliriz diye.
Ama sonra canımız yandığında izin veren biz değilmişiz gibi, hatta tüm bunlardan hiç ama hiç haberimiz yokmuş gibi davranırız.
Cam vazoyu devirip elimizi kestiğimizde suçlu cam vazodur her zaman, onu deviren hep masumdur, değil mi?
Sevgiler,
Itır…
ITIR SEMA ERTAŞ
YAZARA E-POSTA GÖNDER