KÖŞE YAZILARI | NİHAN HATİPOĞLU

Öylesine…

Kimsin sen? Nerden geldin de oturdun böyle hayatımın ortasına? (Nihan Hatipoğlu)
 
   
 
 
     

Kimsin sen? Nerden geldin de oturdun böyle hayatımın ortasına? Hoş geldin safalar getirdin demek istiyorum ama bilemiyorum kalacak mısın? Gidecek mi sin yoksa?..

Huzursuz eden bi yanın var beni, diken üstündeyim geldiğin günden beri… Ya adam gibi otur, koltuğun belli olsun ayaklarını uzat rahat rahat çayını yudumlarken ben de sırtına bi’şeyler örteyim uyuyakaldığında… Ya da kalk git yabancı hissediyorsan hala…

Kendi evin gibi değilse günlerini gecelerini geçirdiğin bu ev, bu kadar korkuyorsan bir gün birlikte uyanmaktan, çayı ocakta unutmaktan ya da kızarmış ekmek kokusuyla uyandığın sabahlarda yüzün kızarıyorsa çek git…

Ama kaçar gibi değil, geldiğin gibi git yavaş yavaş ve sakin… Ardında bir ben kalayım, ben zaten hep buradaydım bırak kendi evimde kendimi bulayım.

Gözlerin öyle tanıdık… Söylediğim her şeyi bir bakışta çözüyor gözlerin…

Sıradan sohbetler sırasında gel-git yaşarken seviştiğimize yemin edebilirim böyle bakmaya devam edersen…

Ama yok! Ellerin, ellerin yabancı, tenin yabancı kimsin sen?

Hayır, hayır daha önce kendimi hiç bu kadar boşlukta hissetmedim. Bilmiyorum ellerine emanet edilmiş ellerin nasıl koktuğunu, boynuna sarılıp kalmadım hiç, tenin ne anlatıyor bilmiyorum… Dokunsam dağılır mı bu toz bulutu denemedim hiç korkuyorum…

Kendime acımasız bir oyun oynamış olmalıyım, yine kaybettim…

Deneme yanılma yoluyla çözülemezmiş her soru, yine yanlış anlamışım konuyu adı üstünde zaten;

- Deneme!

- Yanılma!

Yabancılarla konuşma demişti annem çok küçükken dinlemedim. Sevdiğim tüm yabancıları huzurlu bahçemin çiçekleri yapmaya çalıştım. Soruyorum kendime şimdi ben nerdeyim?

Boş bir balkonda çiçekleri sulamak için bekleyen yalnız kadın ben değil miyim?

Gözlerimi yola seriyorum bazı geceler, yürüyen mutsuz insanların bastığı mavi ışık kimin umurunda cevap verebilir miyim? Annemin beni kucakladığı yılların da ötesindeyim ve kucağım hala bomboş, belki dolmayacak kim bilir…

Kimsin sen? Nerden geldin, neden oturdun kaldın böyle uzun uzun… Anlatacak bi şeylerin mi vardı, dinlemeyi mi seçmiştin yoksa? Anlatacak çok şeyim vardı benim, sen hepsini dinledin. Sonra sustum seni de duyabilmek için, bir şeyler söylemeni, söylediklerini anlayabilmeyi bekledim.

Sustun…

Sustukça daha da saçmalaştı sohbetlerimizin ana fikri, etrafında gezdiğimiz hikâye gün be gün anlamından bir şeyler yitirdi… Sustukça yanlış anlaşıldı bakışlar, sustukça yanlış anlaşıldı dokunuşlar…

Sustukça, suskunlaştırdın beni. Sana ve hayata karşı, en çok da sevdiklerime karşı…

Kimdin sen? Nerden geldin oturdun bahçemin görkemli masasına… Yemiş veren tüm renkli ağaçlarımı bir bir siyaha boyadın… Gri oldu siyah ya da beyaz sorulara verdiğim tüm cevaplar. Oysa basitti benim hayatım, ben bu kadar çok soru işaretiyle yaşayan biri değildim…

Aynaya küstüm önce, baktıkça çirkinleşti karşımda gördüğüm çehre. Sonra aynadaki kırgınlığımdan utandım. Öyle ki en yakınımdan bile sakladığım korkunç öfkelere bulandım. Kırdım ayna gibi saydam dostların kalbini… Sebebiyse bir Hiç!

Sonra bi baktım sen varsın o aynada ben çoktan kaybolmuşum, ben aslında aynadaki aksimi kendim sanıp seninle konuşmuşum…

Kimsin sen? Kimden alıp da bana bıraktın hayatımı alt üst eden bu düğüm düğüm halatı… Kim fısıldadı kulağına orda kuytuda saklanan bir kadının sevgisiyle kalbindeki tüm yaraları usulca tamir edebileceğini… Kimden öğrendin yalanlarını görmezden gelip söylediğin her şeye inanacağımı… Vurdumduymazlığına bir ömür adayacağımı mı sandın?

Gönlüne yüzümü koyup uykuya dalmak istemiştim sadece, sana masallar anlatırken gerçeğe dönüştürebileceklerimi seçmiştim… Çok şey istemedim aslında… Belki de senden sadece bu saf hamleye destek olmanı bekledim.

Kimsin sen yabancı? Kimsin bana cevap ver! Ömründe sadece bir kere, kararlı, sağlam, kendini kandırmadığın bir cevap vermeni bekliyorum.

Kimsin sen?

Ben kimim?

Senin için her iki sorunun cevabı da aynı, birine doğru düzgün bir cevap verebilmene de razıyım, uzun sıkıcı sorularımla seni yormayacağım.

Kim bu adam? Hayatımın içinde gezinip, ortalığı darmadağın eden bu adam kim? Gözbebeklerinde bir çocuk taşıyıp, kalbinde o çocuğa yer bulamayan bu adam kim? Yanımdayken uzak, uzaktayken yakın… Ne kadar uzağa gelebilir benle? Daha ne kadar bu uzak mesafesini muhafaza edebilir? Hangi hayallerime ortak olabilir bana sormadan, gerçek olduğunda hayallerim gördüğü gerçekliği yaşamaya cesaret edebilir mi ne dersin?

Cevabı bulduğun gün benimle de paylaş olur mu?

Soruma cevap vermeyi başarıp, içinde yalan barındırmayan bir hikâyeye tanıklık edebilecek misin? Hikâyedeki başrolün ‘Sen’ olduğunu seyirciler bile görebiliyorken, figüranları nasıl öptüğümü izlemek mi olacak yoksa yine korkak seçimin, gizlenip perdenin ardında…

Ben kiminle konuşuyorum bunca zamandır? Hala cevap vermeye halin yok oturuyorsun karşımda bakışların donuk… Geç kalıyorum hayata, yapayalnız beklemeye vaktim yok artık, gelecek bir mucize olsa bile istemem sende kalsın…

Kalk git hayatımdan, kalk çok uzaklara git… Yanında boşa harcandığını hissettiğim bir dakikaya bile tahammülüm kalmadı…

Dur… Kapıyı yavaş kapat giderken n’olur, kalbim duymasın gittiğini, gözlerim alışır yokluğunu duymaya…

Güle güle git… Üzülemeyeceğim kalmadığına, ummadığım bir zamanda uğramıştın hayatıma öylesine ne de olsa…

*Teşekkürler; Jehan Barbur/Yoluma Çıkma http://fizy.com/#s/1ah20w

Çarşamba, 15:30
Nino,
Şişli


NİHAN HATİPOĞLU
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>