KÖŞE YAZILARI | SERPİL ŞAHİN

Aşk, Birkaç Kişilik Bir Oyundur.

Yalan dostum aşk diye bir şey yok, Aşk dediğin üç günlük eğlence,Bilemedin beş gün sürsün... (Serpil Şahin)
 
   
 
 
     

“Yalan dostum aşk diye bir şey yok,
Aşk dediğin üç günlük eğlence,
Bilemedin beş gün sürsün,
Kapılıp da sürünen çooooooooooooooook !”

Avazı çıktığı kadar eşlik ediyordu şarkıya Baray. Sanki şarkı bitse onun için hayatın anlamı bir anda son bulacak gibiydi. Bedeni dans pistinde değildi, bulutların üzerindeydi adeta. Her yerinden akan ter, dans figürlerinde anlamsız hareketler yaratmıştı. Ve herkes, bir anda çıldırmış gibi dans eden genci izliyordu. Baray da hoplama ve zıplama sonucu yarattığı ter yığınının ne kadar çirkin görüntülere neden olacağını anlayamayacak kadar sarhoştu.

Dj, Kurban’ın şarkısından sonra pop müziğe hızlı bir geçiş yapıp Serdar Ortaç’tan 'Poşet' şarkısını çalmaya başlamıştı. Baray, ne kadar sarhoş olursa olsun bu sert geçişten fazlası ile etkilenmişti. Kendisinden daha ayık insanların yaşadığı ızdırabı düşünmek bile istemiyordu.

—Kendimden daha ayık insanlar derkeeeeen? Ha siktir ben bu lanet mekânda yalnız değilim tabi. Bir de süzmeler gibi dans ediyorum. ‘Yılın apaçisi’ne aday da göstermiştir buradaki zilliler beni.

Dans eden o değilmiş gibi hiç çaktırmadan yerine mi oturmalıydı, yoksa koy götüne deyip devam mı etmeliydi? Kestiremedi genç Baray bir süre...

—Merhaba, eşlik edebilir miyim sana?

Çok sarhoş olmasına rağmen karşısında ona hayran gözlerle bakan sarışın kızı “tek” görebiliyordu. Üstelik kız flu falan da değildi. Peki, kız bu kadar netse midesindeki bulantı, deli gibi dönen dans pisti de neyin nesiydi?

Bir şey diyemedi Baray, demektense yapmayı tercih etti. Kızı belinden tuttuğu gibi dans pistine çekti. Baray, konuşmayı pek seven bir tip değildi, kasılırdı gerekli gereksiz. Oysa diğer insanların en kolay yaptığı şey; konuşmaktı. Baray da durum biraz farklı işliyordu. O konuşmaktan çekinir ama her türlü vücut gücü gerektiren atraksiyona balıklama atlardı.

—Adım Yaprak. Kız arkadaşlarımla geldim bu mekâna ama o kadar sıkıcılar ki anlatamam. “Ay bak şu ne giymiş, ay kıçıma benzemiş saçı. Bu taş gibi çocuk, bu tombalak karıyı nereden bulmuş? Ay bu çıtır da kim? Bu ne ya herkes sünepe...” tarzında konuşmalarından çok sıkıldım. Sonra seni gördüm, sanki burada değilmişsin gibi dans edişin beni etkiledi ve “Kesinlikle bu çocukla dans etmelisin Yaprak.” dedim kendime.

—İlginç olmuş cidden, bir domuz kadar terlemişken hele... Ben de şu bardaki yakışıklı herifle geldim buraya. Korkma, eşcinsel değilim en azından şimdilik. Bu arada adım da Baray.

—İlk kez duydum bu ismi. Anlamı nedir?

—Ezeli, öncesi olmayan anlamına geliyor.

—Önceni elbet bilemem ama sonranda yer almak isteyebilirim. Bana gitmeye ne dersin? Bu gece ev arkadaşım yok.

Baray, şaşkınlık içerisindeydi. Bu şaşkınlık ağzının açılmasına ve gözlerinin pörtlemesine neden olmuştu. Bunu gören Yaprak;

—Bu kadar şaşırmana gerek yok, korkma istemediğin bir şeyi yapmayacağız.

Nasıl lan? Ne demek şimdi bu? İstemediğin bir şeyi yapmayacağız? Ne zaman bu kadar da rol değiştirdik bu kadınlarla? Kendimi kullanılmaya hazır bir paçavra, bir et yığını gibi hissettim. Bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla diyesim de vardı ama susmalıydım. Ayağıma kadar gelen bu sarı pilici kaçırmanın manası yoktu.

- Eee tamam o zaman gidelim bakalım.

Baray, barda duran arkadaşı Ali’ye işaretlerle durumu anlatmıştı. Ali de hayırlı işler işareti ile karşılık vermişti bu dile.

Yol boyunca bir şey konuşmayıp klasik müzik dinlemeyi tercih etmişlerdi. Kızın süper bir BMW X6’sı vardı, kim bilir evi nasıldı diye geçirdi içinden Baray.

Hiç de yanılmamıştı, ev dediği bildiğin iki katlı bir villaydı.

İçeri girdikleri gibi mutfak bölümüne geçtiler, soğuk bir şeyler içmek istemişti Baray. Sonra da salona doğru ilerlediler. Ev çoğunlukla kese kâğıdı ve kahve tonlarından oluşuyordu. Mobilyalar da duvarlar ile son derece uyumluydu. Baray’ın en sevdiği şey fildişi rengindeki irice L koltuk oldu. Kıza ayıp olur mu diye düşünmeden atıverdi iri vücudunu. “Aman ne ayıp olacak, nasıl olsa sevişmeyecek miyiz?” mırıltılarını anlayamayan Yaprak, “Efendim canım, bir şey mi dedin?” demekle yetindi. “Yok, yok.” diye geçiştirdi Baray. Gecenin yatak odasında sonlanacağını ikisi de çok iyi biliyordu ama çeşitli oyunlar oynamaktan kendilerini alamıyorlardı. İşin eğlenceli kısmı da bu değil miydi, flörtleşmek...

“O da aynen sen gibi yayılırdı ve evde en sevdiği yer bu koltuklardı.” dedi Yaprak. Anlayamadı ve boş boş baktı Baray, sonra kızın gözünden akan yaşları görünce arıza bir durumla karşı karşıya olduğunu anlamakta zorlanmadı. Yine bir “ex aşk” vakası ile karşı karşıyaydı. Kendisi de unutamamıştı güzel saçlı Pelin’ini ama hemen su koy vermiyordu. Kızların bu olur olmaz ağlayabilme yeteneklerine her zaman hayran kalmıştı. Pelin’den biliyordu, ilişkileri kaç kez bitmek üzereyken sırf Pelin hıçkıra hıçkıra ağlıyor diye ayrılığı kaç kez ertelediklerini anımsayamıyordu.

En iyisi gidip şefkatli kolları ile kızı teselli etmesiydi ve o da aynen öyle yaptı. Ama söyleyecek sözü yine yoktu, sırf az konuşur diye kaç kız arkadaşı ona ‘öküz’ demişti, hey gidi hey!..

Okşamalıyım belki de, dokunmak iyi gelebilir. Tıpkı tedavi gibi. Ya da sevişmeden önceki son adımlar. Zihnindeki “Dokunsam mı? Azıcık da olsa konuşmam mı?” ,düşünceleri ile boğuşan Baray’ın dudakları bir anda ıslandı. Kız, Anjelina kıvamındaki dudaklarını vakum gibi kullanmış ve Baray’ın dudaklarını hapsetmişti. Ne olduğunu anlayamayan, anlasam da ne olacak diye düşünen Baray, bu sert ve ıslak öpücüğe yanıt vermekte gecikmedi.

Kızı kucağına aldığı gibi yatak odasına yöneldi. Sanki bu eve yıllardır gelmiş gibi yatak odasının yerini zorlanmadan bulan Baray, yol boyunca Yaprak’ı koklayarak öptü durdu.

Yatak, en az 4 kişi yatacak kadar büyüktü ve kırmızı satenler ile Yaprak’tan daha çekici duruyordu. Hiç Yaprak’la sevişmese de kıçını devirip uyusaydı. Kendine gel oğlum sokucam belana, yumul işte kız tanrıça gibi!

Şiddetli bir sevişmenin ardından ne Baray’da uyuma isteği ne de Yaprak’ta gözyaşı kaldı. İkisi de dondurmasını yalayan çocuklar kadar mutlulardı. İstediklerini almışlardı, peki ya bundan sonrası?

—Biliyor musun Baray? Seni eski sevgilim Erdem’e çok benzettim! Aslında yanına geliş nedenim oydu. Tam bir öküzdü o da.

—Bu kadar kibar öküz diyenini de ilk kez görüyorum, hemen her kız öküz der de. Eee bu kadar sık diyorsanız vardır bir bildiğiniz.

—Çok şirinsin şebek.

—Şirinsin ama çirkinsin şebek, de bari de tam olsun.

—Baray, bir kadında en değer verdiğin şey nedir?

—Hiç gerek yok bu konulara girmeye Yaprak. Sabah olduğunda ve ben bu evden çıktığımda ne sen beni anımsayacaksın ne de ben seni arayacağım. Bir gecelik ilişkiler için beynimizi ve kalbimizi yormamıza gerek yok.

—Bir gecelik olduğunu da nereden çıkardın ki Baray?

—1.si ben senin eski sevgiline benziyorum, 2.si sen gereğinden fazla Avrupai düşüyor ve yaşıyorsun, 3. ve bence en zoru, ikimiz de hala başkalarını seviyoruz. Seninle sevişirken o lanet Pelin’in adını sayıklamamak için kendimi zor tuttum. O nedenle sevişirken bir daha asla bir dişinin adını zikretmeyeceğim, sonra dilime ve ruhuma yapışıp kalıyor.

—Biliyor musun, aynı sorun bende de oldu. Erdem, çok kaba bir adam. Ölümüne farklıyız Bir de ben lüks yaşamak isterken o da tam tersi hep salaş olmak isterdi. Sonra çok kıskançtı bir de, sürekli kavga ederdik.

—Anlattıkların çok tanıdık geldi nedense. Kavga, huzursuzluk, mutluyuz oyunları, neden beraberiz ki biz lanet çıksın tripleri, dışarıda el ele tutuşmalar ama eve gelince hırlaşmalar, tabak çanak kırmalar, ağlamalar, sonra tutku ile sarılıp yatakta deliler gibi sevişmeler... Kavga et seviş, seviş kavga et! Hayır, nereye kadar? Birbirimizi neden sevdiğimizi ya da gerçekten sevip sevmediğimizi unuttuk. Beraberken en keyif aldığımız şey kavganın hemen ardından geleceğini bildiğimiz yanaşmalarımız olmuştu. Şu lanet kavga bitse de çatır çutur sevişsek, duvarlar inlese falan diye düşünmeye bile başlamıştım. Hayır, o sevdiğim kadındı neden bu kadar yaralamıştık ki birbirimizi? Sevgi sandığımız şey, bu kadar acı vermemeliydi. Ya da aşk, dediğin şey illa ağlayınca, kavga edince gerçekleşmiyordu ki? Neden bize aşkın ya da sevginin hep acı, gözyaşı ve hüzün verdiği öğretildi ki, neden bunlar aşılandı durdu?

—Çok zor sorular bunlar Baray.

—Yorma sen zihnini bu gereksiz şeyler için minik farem, keyfini çıkar. Yahu amma garip gece oldu. Farklı bir kadının koynundayım ve eski sevgilimle olan hastalıklı ilişkimi anlatıyorum.

—Bu gece onu unuttuğunu kanıtlamak için deli gibi dans ediyordun değil mi? Attığın her adımda sanki onun varlığını ezip geçiyordun, adım attıkça hafifliyordu ruhun. Sonra birden anladın, dans etmekle ya da sarhoş olmakla unutulamıyordu geride bıraktığın. Acı çekmen gerekiyordu, ama sen bunu yapmak yerine daha eğlenceli bir yolu seçtin. Bana tek gecelik muamelesi yapmanın nedeni de bu, korkuyorsun ona olan hislerinden ve belki de bana benzerlerini hissetmekten. Aşk kısadır ama acısı uzun sürer, bunu senin değiştirebilme gücün var mı? Pelin nasıl bir kadındı bilemiyorum ama şu duyduklarım ve yaşadıklarımdan sonra iyi bir kadın olmadığına karar verdim.

—Ne alaka?

—Çünkü aşk, iki kişi ile oynanır ve hep iyi olan kaybeder. Kaybeden Pelin’miş gibi yansıdı önce ama seni dinledikçe, bu çaresizliklerini gördükçe asıl kaybedenin sen olduğunu anlamak çok da zor değil. Tıpkı ben ve Erdem’de olduğu gibi… Aşkı yataklara sığdırdık, oysa o bu savaş alanlarımıza sığmayacak kadar güçlüydü. Kaç kez bir kadına hissettiğin yakınlaşmayı yattıktan sonra sona erdirdin? Ya da her çükünün kalktığı kadından hoşlandığını mı zannettin? Aşk bu kadar kaba şeylere tenezzül etmez Baray ve lütfen kabullen aşk, yemeğini her zaman acı sever.

Yutkundu Baray, aslında salak zannettiği Yaprak harfi harfiyen doğru konuşuyordu. Onun taktiği de buydu; sevdiği ya da hoşlandığı kadını aşağılayarak hissettiklerinden uzak bir yere konumlandırmak. Ama aşk, bu taktiği yemeyecek kadar akıllı bir duyguydu bu taktiği yiyen tek salak vardı o da Baray’ın ta kendisiydi.

www.kalembitijeyn.com


SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>