Shakespeare
Gerçek bir kadın olmayı öğrendiğim şu son yıllarda, kendimle baş başa kalmayı ve izole yaşamın vermiş olduğu huzur ve dinginliği sindire sindire yaşıyorum. Kendi gemimin kaptanı olmayı becerebilmiş olmaktan müthiş bir keyif duyuyorum. Yaşadığım tüm acı ve tatlı deneyimler ile, hayata dört elle sımsıkı sarılmış olmaktan mutluluk duyuyorum.
Kadın olmayı öğrendiğim şu son yıllarda, bir taraftan her fırsatta yalnız kalabilmeyi, ve kendi iç sesimi dinlemeyi tercih ediyorum. içimdeki çocuk ile sıkı fıkı bir dost olabilmenin hazzını yaşıyorum. Diğer yandan yaşam yolculuğum içerisinde aldığım her haz da dostlarımı anıyor ve acısıyla tatlısıyla yaşadığım tüm karelerde onları tebessüm ile selamlıyorum.
İçimdeki yarı hınzır, yarı ağırbaşlı çocukla yaşadığım tüm güncel yolculuğumda; (okuduğum kitaplarda, biyografilerde, okuduğum gazete ve dergi sütunlarında, dinlediğim müziklerde, kahkahalar ile veya gözyaşları içerisinde izlediğim filmlerde, Beşiktaş Üsküdar motor sefalarımda, şal ve incik boncuk reyonlarında, sabahın erken saatlerindeki Ortaköy Bebek yürüyüşlerimde, katıldığım workshoplarda, yurt içi yurt dışı yolculuklarımda, caz festivalinde, açık hava konserlerinde, Kapalı Çarşı - Mısır Çarşısı gezintilerimde, Nişantaşı Çukurcuma kafelerindeki kahve ziyafetlerimde) aldığım her nefes için yüce Tanrıya şükranlarımı sunuyor ve hayata teşekkür ediyorum. Çünkü artık biliyorum ki; hayata ne kadar çok teşekkür edersek, ne kadar şükredersek o kadar bize geri dönüyor. Şükranlık duygumuz arttıkça, hayatın geri dönüşümü o kadar iyi oluyor.
Yaşadığım tüm bu süreçler içerisinde, gördüğüm insan ve kent manzaralarında, gördüğüm tüm karelerde, her defasında, bir an dostlarımı ve hayatıma giren gelmiş geçmiş tüm arkadaşlarımı sevgiyle ve şükranla anıyorum. İşte o an, Mevlana’nın “ İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur” sözünü hatırlıyorum.
Başarılarda veya başarısızlıklarda, alınan doğru veya yanlış tüm kararlarda, evlat oluşumuzda, annelik de, babalıkta, ablalıkta, ağabeylikte, tüm sorumluluklarda ve tüm hedeflerde, işte güçte yaşanan maddi ve manevi tüm sıkıntılarda mutlaka dostlarımızın sesine kulak verelim. Onları büyük bir özveri ve saygı ile dinleyelim, sorularına sorular ile cevap vererek sağlıklı düşünmeye yönlendirelim, kendi kararlarını kendilerinin vermesi için her daim yanlarında olmaya çalışalım. Sordukları taktirde, ihtiyaçları doğrultusunda fikrimizi bildirelim ancak aldıkları kararlar ve gittikleri yol bize mantıksız veya yanlış gelse bile; iç seslerinin ve sezgilerinin yolunda ilerlemeleri için gereken yerde sessizliğimizi korumasını bilelim.
Kendi yaşantımızdaki tüm bu süreçlerde ise; yine dostlarımıza kulak verelim, unutmayalım ki; bu dünyada tüm hataları kendimiz yaşayacak kadar uzun bir ömre sahip değiliz. Başkalarının yaşadığı hatalardan veya karşılaştıkları problemlerden de ders almasını mutlaka bilerek yaşamalıyız. Dinlemesini bilelim ancak iç sesimize ve sezgilerimize asla ihanet etmeyelim.
Gecenin ilerleyen şu saatlerinde; sevgi şefkat deposu baba ocağında, gözlerimi kapamışım, yüzümde tebessüm mis kokulu Altınoluk havasını içime çekiyorum. Bir yandan cırcır böceklerinin sesi, ve ne tesadüftür ki; en sevdiğim şarkılardan biri; “Yeni tanıştık belki de, ama belki de hiç ayrılmadık eşlik ediyordun sessizce sinsice belki de. Yalnızlığım yaşamak zorunda olduğum beraberliğimsin, yalnızlığım tek bilebildiğim sen benim vazgeçilmezimsin” çalıyor radyoda Zuhal Olcay ın muhteşem sesi ile. Yüzümdeki tebessüm hala devam ediyor ama bu defa damla damla yanağımdan süzülen huzur gözyaşları ile birlikte.
Sevgiyle hoşca kalın…..
Şeyda Küçükel
seydakucukel@cosmoturk.com
ŞEYDA KÜÇÜKEL
YAZARA E-POSTA GÖNDER