DİĞER HABERLER

Hikayedeniz - 17 - Bir

"...Yaşanmışlardan kesitlerle..Bir Elif geçti bu dünya’dan..." Güven Gürbüz'ün yeni yazısını okumak içn tıklayın...
 
   
 
 
     
HİKAYEDENİZ-17–BİR

Yaşanmışlardan kesitlerle..

Bir Elif geçti bu dünya’dan..

Dut ağacının yaprakları arasından yayılan güneş ışıkları gözlerini kamaştırıyordu. Ahşap evin duvarlarındaki kocaman çatlaklara baktıkça adeta kendi hayatını tekrar yaşıyordu. Kırık kiremitlerden bir kaçı saçaklara doğru uzanmıştı, kömürlük denilen küçük barakanın içinde birkaç tavuk birde horoz günlük ötüşmelerinin içerisinde güne merhaba diyorlardı. Eline geçirdiği kuru bir ağaç dalını baston yaparak ayağa kalktı ve kümesin kapısını açtığı gibi tavuklar etrafa kanat çırparak savrulup uçuştular. Bahçenin içindeki çeşmenin su yalağındaki su birikintisinden kafalarını bir aşağı, bir yukarı kaldırarak su içiyorlardı. Bahçe duvarının kenarına çöktü. Küçüklüğü canlandı gözlerinin önünde..

Henüz daha dört yaşındaydı köylerindeki evleri yandığında. Kardeşi Fadime’nin henüz aklı ermiyordu. Hayal mayal hatırladığı kadarıyla, Babasının ağır vaziyette yatakta yatışı ve başını okşayıp, saçlarını koklayışıydı. Bu gördüğü, göreceği kadarıyla bir babaydı işte. Bir daha da göremedi..Köy’ün muhtarı Hamit çok fakir olan bu ailenin kızını kucağına aldı ve zamanın mebuslarından Hacı bey’in konağına getirdi. Hacı bey’in kendi öz çoçukları olduğu gibi, yanında halk tabiriyle besleme denilen, dışarıdan getirilen fakir aile çoçuklarınıda alır, yetiştirir onları ev hizmetlerinde kullanırlardı. Sadece bu konakta değil variyetli tüm ailelerde durum böyleydi.

Konakta yaşadığı yıllar içerisinde acı tatlı bir çok anıları olmuştu. Konağın hanım ağası asabi sinirli ve cimri olmasına rağmen Hacı bey cömert ve merhametli bir adamdı. Bayramlarda kızlarına aldığı aynı hediyelerden, manevi çoçuklarına da alır, elini öptürür, haşlık verirdi. Küçük Elif’te haşlıklarını saklardı.
Kendisi gibi birkaç kız daha bu konakta aynı durumdaydı. Onlara kibarcası manevi evlat, halk tabiriyle besleme denirdi. Çiftlikten her gün at arabaları ile mahsüller gelir kiler denilen depoda saklanırdı. İhtiyaç oldukça buradan çıkarılırdı, Kızların bir kısmı ev temizliği yaparken, bir kısmı da mutfaktan dışarı çıkarılmazdı.

Bir sabah konağın dış kapısından bir kadın sesi yükselir. Elif bu sesi hemen tanır. Evet.. evet..bu annesinin sesidir.. Belli ki özlemişti yavrusunu, garibsemişti. Kolay değil ya.. aradan yıllar geçmişti. Konaktakiler bir gün olsun annesinin yüzünü göstermemişlerdi. Çünkü görürse konaktan kaçar diye..

Tahta kapının tokmağı küt, küt vuruyordu. Elif koşarak kapıya ilerledi. Bir yandan da Anneciğim!... diye bağırıyordu. Arkasından koşarak gelen hanım ağa saçlarından sürükleyerek Elif’i konakta bir odaya hapsetti. Saatlerce ağlamaktan bitkin düşen Elif, artık buğulanan pencerenin önünde annesinin resmini çizmeye
yarı ağlamaklı ona ağıtlar yakmaya çalışıyordu. Hanımağa acımasızdı. Bir gün yine bulaşıkları yıkarken çok sabun kullanıyorsun deyip kızcağıza ceza vermişti. O’da zavallı haliyle artık iyice korkulara kapılıyor hatta bir gün kendi haşlıkları ile dışarıdan sabun getirtip, sabun azalınca kendi haşlıkları ile aldığı sabunu kullanmaya çalışıyordu.

Kendisi gibi diğer kızlarında durumu ondan farklı değildi. Memleketin ekonomik durumu ise hiç de iyi değildi. Daha düne kadar eşkiyalar köyleri basar, köylülerden haraç alır kaçarlardı. Ekmek karneye bağlanmıştı. Hacı bey, ilçenin zenginlerinden aynı zamanda da mebus olduğu için herşeyi kitabına uydururdu. Bir gün kızları toplayıp nüfus müdürlüğüne götürüp yaşlarını büyüttürdü. Ekmek karnesi çıkartılan kızlar için artık ekmek almak sorun olmayacaktı.

Zaman su gibi akıp geçiyordu. Kocaman kızlar olmuşlardı. Hasibe’de Elif gibi kocaman bir kızdı. Kızlara dünürcü gelenlere;” Bizim verecek kızımız yok..” der ve geri çevirirlerdi. Hanım ağa bu kızların konaktan dışarı gelin gitmelerini asla istemezdi. Çünkü onlar konağın bütün işlerini çekip çeviren birer hizmetkardı onun için. okul yüzü görmediler, onların okumalarını asla istemezlerdi. Kendi çoçuklarını okutur, zavallı besleme denilen kızlar ise gıpta ile onlara bakarlardı..

Bir gün konakta feferan kopar..Hanım ağa bas bas bağırır, bütün konak bahçeye koşuşur. Hasibe artık bu konaktaki hayata dayanamış ve yüksek duvarı aşmayı başararak konaktan kaçmıştır. Elif ve diğer kızlar için bundan sonra korkular daha çok artacaktır. Sıkı denetimler, azarlama, horlama daha da fazlalaşacaktır. Hasibe’den o günden sonra hiç bir haber alınamaz.

Konağın üzerinde karayeller esmeye başlar. Ülke’nin durumu hiç değildir. Bir gün konağa gelen emniyet güçleri Mebus Hacı bey’i, alıp konaktan götürürler. Ne olduğunu anlayamazlar. Radyo’dan duyulan anonslar’da Ordu’nun hükümet yönetimine el koyduğunu söyler. Konakta adeta matem havası vardır.
Mebus olan Hacı bey’de Yassıada’ya gidecek milletvekilleri arasında ismi geçmektedir...

Elif küçüklüğünden hatırladıklarını şimdi tekrar film şeridi gibi gözlerinin önünde canlandırıyor. Hacı bey’in
ölüm haberinin alındığını öğrendiği günü hiç unutamıyordu..

Devam edecek...

26.09.2004 – Ankara – Çankaya

http://www.guvengurbuz.bz.tc

guvenin@turkiyeonline.com


Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>