KÖŞE YAZILARI | HİKMET SUNER

Çocuklar nasıl yetiştirilir di?

“Kimse görmez, ben istediğimi yaparım demeyin, sizi gören-duyan var “
 
   
 
 
     

Çocuklar nasıl yetiştirilirdi?

Dünyaya gelmesi, sağlıklı yaşaması, eğitimi, mutluluğu, kazancı için büyük çabalar sarf ettiğimiz çocuklarımıza, yeteri kadar hayata-ahirete dair doğru ve faydalı şeyler öğretebiliyor muyuz?

İyi insan, iyi vatandaş olmanın erdemini örnekleriyle gösterebiliyor muyuz?

Yoksa sadece “çok zengin olsunlar,yeter” mi diyoruz?.

Zaman zaman iftihar etsem de zaman zaman üzüntüyle şahit olduğumuz davranış ve sözler duyabiliyor ve görebiliyoruz.

Eskiden Allah’tan korkma, kuldan utanmak vardı.

Bir şey söyler veya yaparken, “yalnız değiliz, bizim yaptıklarımıza ve söylediklerimize şahit olan var” duygusuyla gizli-saklı şeyler yapamazdık.

Dolayısıyla her şeyden ailemiz haberdar olur, zarar görmez, korunurduk.

Babamızın ekmeğini hak etmek adına “boğazımızdan geçen lokmanın haram olacağı” düşüncesiyle hareket ederdik.

Düşüncelerimizden de mesul olduğumuza inanır, kendimize “kötü düşünce, kötü düşünceyi çeker, Allah gizli-saklı her şeyi bilir,onun için kötü düşünmemelisin” telkininde bulunurduk.

Hak etmediğimiz hiçbir şeye “el” uzatmazdık. Arkadaşımızın silgisini bile yanlışlıkla alsak, annemiz ertesi gün okula gelir, onu, arkadaşımıza gözünün önünde iade ettirirdi.

Yani ailemiz bir silginin bile hesabını,nereden geldiğini sorar,kendimize ait olmayan her şeyi araştırırdı.

Yalan söyleyemezdik. “gözüme bak” dendiğinde, yüzümüz kızarır, büyüklerimiz de hemen anlardı. Çünki, “yalan söyleyen gözlerinden yakalanır” terbiyesi verilmişti.

Burnumuzu, “nasıl olsa karanlık kimse görmez” deyip, karıştırmayı aklımızdan bile geçirmezdik.

“Kimse görmez, ben istediğimi yaparım demeyin, sizi gören-duyan Allah var, sakın, haram yemeyin,harama el uzatmayın” denirdi.

“Bağırarak dediğini yaptıramaz,haklı olduğunuzu ispat edemezsin” düşüncesiyle,alçak sesle konuşarak meramımızı anlatırdık..Bu nedenle de arkadaşlarımızla güzel güzel oynardık.Sokaklarda ve evlerde kavgalar çok enderdi.

Büyüklerimize saygı, edeptendi. Bize, “sakın kendinize terbiyesiz, edepsiz dedirtmeyin” tembihinde bulunulmuştu. Sokağa çıktığımız andan itibaren hal- hareketlerimize, sözlerimize çok dikkat ederdik.

Sakız çiğnemek ayıptı. “Ne o öyle cak,cak,ayıp evladım.Erkek adam sakız çiğnemez” denirdi.Öyle balon yapıp patlatmak da yoktu.

Kötü görüntü vermemek bir numaralı kuraldı. “Yüzü kızarmayan, gözü yaşarmayandan kork” cümlesi hiç unutmadığımız tembihler arasındaydı.

“Ar perdesi yırtılmamış. Ne efendi, terbiyeli çocuk” denirdi.
Zeki, aklı başında ve olgun olmakla, yırtık, şımarık, görgüsüz olmanın farkı her zaman bizlere hatırlatılırdı.

Dalgıl, dungul olmamak, kibar ve nazik olmak için teşekkür etmek, sevap kazanmak için de yardımcı olmak, yardım etmek esastı.

Oturup-kalkmadaki hususlar bilhassa öğretilir ve üzerinde durulurdu.

Kız çocukları oturmasına dikkat etmeli, dizler birbirine bitiştirilip, dik oturmalı, erkek çocuklar da ayaklarını uzatmadan, bacak bacak üstüne atmadan, bacaklarını sallamadan oturmalıydı. Böylesi oturuşlar, karşındakine saygıdan ziyade saygın olmak için yapılmalıydı.

“Ne kadar saygılı olursan, o kadar saygı görürsün” derlerdi.
Eller cebe sokulmazdı. Özellikle erkek çocuklar için çok ayıp sayılırdı.

Yüksek sesle konuşulmazdı. Merdivenlerden “patır, patır” inilmez, “Aman hasta felan vardır, usul-usul inin, kimseyi rahatsız etmeyin, ayak ucuna basın” denirdi.

Lakap takmak, el şakası yapmak, insana yakışmayacak hareketlerdendi.

Kendinden büyüklere şaka yapmak ayıptı.

Sofraya oturulduğu zaman, büyükler yemeğe başlamadan yemeğe başlanmaz, dua edilir,afiyet olsun cümlelerinden sonra, besmele ile yemeğe başlanırdı.Yemek bittiğinde de şükretmeden sofradan kalkmazdık.Mutlaka, “eline sağlık annecim” derdik.

Sofraya ne konursa yerdik, yemek beğenmeme, yememe, yemek seçme gibi bir tercihimiz yoktu.

Böyle yenen yemeklerin hem “şifa” olacağı, hem de sofraya “bereket” geleceği ifade edilirdi.

Ekmek kırıntılarının yere düşmemesine özen gösterilir, yerden kırıntılar toplatılırdı. Üstüne basmak günahtı.

Yerde, ekmek gördüğümüzde alınır, öpülür, yüksek bir yere konulurdu.

Asla yemek atılmazdı.

Evde ahengin bozulmamasına dikkat edilirdi. Babamız eve gelmeden bizlere, “Babanız eve canı sıkkın gelebilir, onu sıkacak, üzecek şeyler söylemeyelim, onu neşelendirelim” derdi, annemiz. Anne bir “maestro” gibiydi. Bu nedenle de her zaman huzurlu bir ortam vardı.

Gözlerimiz çirkin şeylere bakmamalı, kulaklarımız da çirkin sözler duymamalıydı.

Her şeyimiz vardı ama, “kanaatkar” olmamız ve “şükretmemiz” öğütlenirdi.

Vermede “cimri” olmamak, kullanırken de “israf” etmemek esastı.

Gösteriş, özendirme çok günahtı. Maddi durumu iyi olmayan arkadaşlarımızın yanına, şatafatlı elbiseler giyip gitmezdik. “Alamadığı için annesi-babası güç durumda kalır. Kendisi de iç geçirebilir. Hiç bir şey garanti değil. Veren de Allah, alan da. Onun için dikkatli olun. Allah sizi cezalandırır. Kendinizi beğenip, gurur,kibir yapmayın.Güzellik bir sivilce zenginlik bir kıvılcım.Herkes üç metre kefene sarılıp gidecek.O da garanti değil.” derlerdi.

Gece yattığımızda dua ederdik. “yattım yatağa, döndüm sağıma.Dört melek dört yanıma. Benden selam olsun gedeceğim mekanıma. Yarın kalkarım inşallah. Kalkamazsam” deyip, kelimeyi şahadet getirir, sabah uyandığımızda da, elimiz-ayağımız tuttuğu ve bütün azalarımız çalıştığı için şükrederdik. Böylece günümüz neşeli geçerdi.

Erken kalkmak esastı.

“Güneşi üzerinize doğmamalı. Erken kalkan erken yol alır. Hadi bakalım kalkın”, cümleleriyle uyanırdık.

Mahkemeler dolup taşmazdı. Mahkemeye çıkmak, davalı veya davacı olmaktan kaçınırdık. Sulh içinde yaşardık. Herhangi bir anlaşmazlıkta aile büyükleri araya girer, kavga–dövüş olmadan halledilirdi.

Evimizde,komşularımızda,mahallemizde,ilçemizde,ilimizde,hasılı ülkemizde huzur vardı.

Huzurlu yaşadık, ele güne muhtaç olmadık. Bizim nesil böyleydi.

Evet böylesi büyüdük, çoktan geçtik yolun yarısını.

Saygılarımla,

Hikmet Suner
hikmetsuner@yahoo.com

 


HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>