Şeyhe birisi gelmiş, ona mürid olmak istemiş.
Demiş ki;
“Efendim, ben sizin terbiyenize girmek istiyorum, dervişiniz olmak istiyorum. Beni dervişliğe kabul eder misiniz?”
Şeyh efendi sormuş:
- Evlâdım, sen yemeklerden hangisini en çok seversin?..'
Adam şöyle dudak bükmüş;
- Fark etmez efendim, hangisi olsa olur.'
- Evlâdım, kimisi cızbız köfte sever, kimisi tatlı sever, kaymaklı kadayıf sever.
- Fark etmez efendim!'
- Çiçeklerden hangisini seversin?.
- Fark etmez efendim!
- Pekiyi, renklerden hangisini seversin?.
- Fark etmez efendim, önemli değil efendim. Hepsi olabilir efendim!
Şeyh efendi buna kızmış.
"Git , bir şeyi sevmeyi öğren, öyle gel!' demiş.
'Sevmeyi öğren de, ben de senin o sevgini, Cenâb-ı Mevlâ'yı sevmeye döndüreyim!
Sen sevmeyi bilmiyorsun daha...' demiş.
Kıssadan hisse misali,
Unutulmamalıdır ki, sevgi öğrenilebilir bir duygudur.
Yeter ki, etrafında sevgiyi iyi ifade eden örnekler olsun.
Tabii ki, sen de talip olmalısın.
Mesela, telefonda konuşmanın sonunda “öpüyorum”, deriz.
Ama “öpüyorum” demekle öpmek olmaz.
Öpmek, nereden öpmek tercih edilirse edilsin,zamanına ve mekanına göre değişen ama, mutlak duyguyla ve temasla hissettirilen bir hareket, ifade tarzı dır.
İçinde;
Üzmeme-üzülmemek, yadırgamamak-yadırganmamak vardır.
Hatta “bizim yaşımızda olanlar hatırlarlar, radyolarda; “büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden” öperim diye başlayan ve biten programlar yapılırdı.
Sonra esprili olarak da; “Ortancılara bir şey yok” diye ilave ederlerdi.
Görülen odur ki, “Seviyorum demekle de, sevmek” olmuyor.
Gereğini yapmak esastır.
Öncelik insanları sevmekle başlamalı,sonra da yaradandan ötürü yaradılan her şeyi sevmek.
Ama nasıl?;
Mesela, evladını çok seversin, ama, onun canını acıtmaktan çekinmez, döversin. Başkalarınla mukayese eder,zaman zaman da küçük düşürür,gururunla oynar,eziyet edersin.
Seviyorum dediklerini,kırmaktan geri kalmazsın.
Kocamı seviyorum dersin,kayınvalideni sevmezsin,arkalarından çekiştirirsin.
Seni seviyorum dediklerimize;
Kötü sözler söyleriz,aşağılarız,bağırır- çağırırız,arkasından konuşur,şikayet ederiz,onun kötü probogandasını yaparız.Sonra da kolumuza takar gezeriz.
Aile başta olmak üzere, tanıdıklarını iyi tanımaya çalışırsan, neden hoşlanıp, neden hoşlanmadıklarını iyi bilip, onların hoşlanmadıkları şeyleri yapmaz, dolayısıyla da üzmezsin.
Tanımadıklarına da kendine yapılmasını istemediğin şeyleri yapmazsın.
Kendine zulum etmemen gerektiği gibi, karşındakilere de zulum etmezsin.
Hassasiyetin, saygın, kendine verdiğin önem ne kadarsa, yakınından başlamak şartı ile, herkese, daha da fazlasını göstermelisin. Göstermelisin ki, sen de aynı saygı ve sevgi görmelisin.
Bakmaya kıyamaz,üzmeye kıyamaz,kırmaya kıyamaz,gözünüzden bile sakınır,kollarsınız.
Daima iyi şeyler düşünür,iyi temennilerde bulunur,iyilikler için çalışırsın.
Mutlaka iyiye,güzele vesile ve yardımcı olursun.
Menfi yönleri birlikte tashih etmeye çalışır,dalga geçmez,alay etmezsin.
İnsanın en büyük zenginliğinin doğru insanlarla beraber olarak,onlarla yaşamak ve yaşlanmaktır.O zaman birbirimizi sevmememiz için hiçbir sebep olmaz.Zira birbirimize kötüye vesile olmamayı,iyiliğe vesile olmayı tavsiye ve telkin edersek gerçek mutluluğun sevginin bu yönde tesis edildiğini öğrenmiş oluruz.
Şayet sevmeyi öğrenirsek, bizlerle beraber olanlara da öğretebilir,mutlu, huzurlu insanların çoğalmasına sebep oluruz.
Diyeçeğim odur ki, mutlu olun,mutlu edin,huzurlu yaşayın ve hayata huzur içinde veda edin. Daha ne diyeyim.
HİKMET SUNER
YAZARA E-POSTA GÖNDER