KÖŞE YAZILARI | İMGE ÖZBEK

İnsan neden şikayet ettiği şeylere içten içe bağlanır?

"Bugünlerde sıkca aklıma gelen bu sorunun sebeplerini düşünmeye başladım." İmge Özbek'in yeni yazısı...
 
   
 
 
     
Bugünlerde sıkca aklıma gelen bu sorunun sebeplerini düşünmeye başladım. Birbirinden bağımsız birçok olay ve durum beni aynı sonuca ulaştırdı.. İnsan şikayet ettiği şeylere içten içe takılı kalıp istemeden bir bağ kuruyor sanırım.

İlişkiler konusunda da bu böyle. Ne kadar şikayet edersek, bu memnuniyetsizlik insanın içinde “ durumu düzletmeye çalışma ya da mevcut durumu takıntı haline getirme” duygusu sessiz sedasız büyüyüp sarmaşık gibi sarıyor heryanını. İnsanların bir üzülmeyi sevme durumu var. İlişkin bitiyor, ya da sevgilin seni üzmüş, aldatılmışsın ya da terkedilmişsin..Böyle durumlarda insanın bi kendini üzüntüye bırakmayı isteme hali var gerçekten...Dostlar arasında olup günlük rutinlere kaptırmaktansa eve gidip duygusal müzikler dinleyip o müziklerin sözlerinde kendi acına ait birşeyler bulmak, aynı dertten müzdarip başka arkadaşlarınla dertleşip konuyu irdeledikce irdelemek iyi geliyor bazılarına. .Bu belkide tek bu duruma düşen ben değilim diye insanın yalnız olmadığı hissini pekiştirdiği için güzel geliyor. Çünkü sanırım insanın özellikle de ilişkiler konusunda en çok üzüldüğü aslında 'ben bunu nasıl yaşarım ben bunu haketmiyorum' duygusu ve bu giysiyi üzerine oturtmaktan duyduğu , bu duygunun yarattığı kendine güvensizlikten duyduğu sıkıntı. Aynı sıkıntıyı başkalarının da yaşadığını bilmek bir derece iyi hissettiriyor galiba bencilce.. Nefret ettiğin ve kızdığın şeyleri,olayları kendine işkence edercesine tekrar tekrar düşünmek için yalnız kalma fırsatı kolluyor kimileri de.. Ne şekilde olursa olsun, O giysiyi bir an önce üzerimizden çıkartıp atmaktansa birsüre ona sarılıp ağlama eğilimimiz var..

Aynı duyguyu ben Türkiye’de yaşamak konusunda da hissediyorum. Biraz gözlemledim gerçekten enteresan bir milletiz biz. Çevremizdeki birçok insan, özellikle de gençler de bundan olsa gerek sürekli şikayetçi,sürekli herkes yurtdışına gidiyor, bunlara ben de dahilim. Biraz çevreme baktığımda herkesi olduğu gibi beni de rahatsız eden ve bu ülkeden kaçma isteği yaratan birçok olay var. Ekonomik sıkıntı, insan hakları, insana verilen değer falan bunlara girmiyorum. Çok basit örneklerle anlatmak istiyorum.

Taksiye bindiğimde ön koltuğa oturup emniyet kemerimi taktığımda, taksici bunu kendine bir hakaret olarak alıp “ abla ben 40 yıllık şoförüm korkma” diyor. Trafikte kırmızı ışıkta duruyorsunuz, yol boş ilerlemiyorsun diye arkadan binbir türlü küfür eşliğinde kornalara maruz kalıyorsunuz. Adamın biri kızını taciz ediyor, sonra gidip bacısına küfretti diye namus bekcisi kesilip namus cinayeti işleyecek cürreti buluyor kendinde. Birçok haksızlığa maruz kalıp hiç sesini çıkartmayan birçok insan, bir komedi filminde mesleği ile ilgili komik bir karakterin canlandırıldığını görüp “adımızı kötüye çıkarttı” diye davalar açabiliyor ve ayaklanıyor. Bir dizide kötü kadını canlandıran bir sanatçıya, sokakta görüp “adi kadın” diye sözlü tacizde bulunulabiliyor. İlginç bir milletiz gerçekten...

Politik konulara hiç girmiyorum...Tamam tarihi ve coğrafi hatta kimi zaman “misafirperverlik”, “komşuluk” diye adlandırdığımız insanı yanları da olsa yaşadığımız yerin, bu trajikomik gerçekler yüzünden kim gitmek istemez ki daha iyi bir yere? İnsan sadece burada bıraktığı ailesini,arkadaşlarını özler gittiğinde. Ama birsüre sonra insan gittiği yerde işlerin bu kadar katı kurallarla ama düzgün yürümesinden sıkılabiliyor, kendi dilinde konuşmak, oraya özgü esprilere gülmek istiyor. İşe kendimi iyi hissetmiyorum diye 1 saat geç gelebilmeyi istiyor. Kırmızı ışık yanarken ta yaya geçidine kadar yürümektense oldu yerden karşıya geçivermeyi çekiyor canı... Çok yakın bir arkadaşımla konuştum geçen gün. Kıvanç uzun süredir iş için yurtdışında. Buradaki aksaklıklardan, yobazlıklardan çok sıkılan ve şikayet eden biri olmasına rağmen, işyerinde herşeyin “kuralına uygun” yapılmasından duyduğu rahatsızlığı anlattı bana. İş yerinde 15 dakika fazla kalmıyorsun, ama 15 dakika da erken çıkamıyorsun asla diye yakındı. Hala orada yaşamaktan çok mutlu olsa da, burada işlerin hep aksamasından ve rahatlığımızdan bahsetse de, o kadar da düzgün gitmesi özletmiş buraları, “yapımıza aykırı” dedi çok güldüm...

Bu sebeple sürekli şikayet ettiği şeyleri bile bir anda kaybetme durumuma gelince sıkı sıkıya yapışma duygusu bu kadar farklı 2 durumda bile aynı sonuca ulaşınca düşündürdü beni. Bu hayatımızın her alanında karşımıza çıkan, belki de kendimize bile itiraf edemediğimiz bir duygu olabilir. Ben herzaman bana üzüntü veren olayları olduğu gibi kabul edip anında bir duvar çeken bir insan oldum , “üzüntü sen onu içinde yaşattığın sürece var ve senden besleniyor” dedim. Ama baktığımda beni üzen ama o üzdükce hırs yapıp düzeltmek için çabaladığım olaylar ve zamanlar olmuş...

İşte bizi üzen her türlü ilişkide de, sürekli şikayet edip durduğumuz yaşadığımız yerde de, daha birçok olayda kendimizi bir anda o şikayet ettiklerimizi içten içe özlerken ya da kendi başımıza kalıp oturup bunlara üzülmeyi, tek başımıza ağlamayı isterken bulabiliyoruz.

Acaba doğru bir tespit mi, yoksa bu gözlem sadece benim çevremle sınırlı mı diye de düşünmeden edemiyorum. Sizler de bu gibi tecrübeler yaşıyorsanız, gözlemliyorsanız, katılıyor ya da haksız buluyorsanız bana mail atın lütfen, paylaşın ki ben de yalnız olmadığımı, doğru bir gözlem yapıp yapmadığımı, benim gibi düşünen insanlar olup olmadığını anlayayım :) Bu insanın doğasında var sanırım :)

İmge Özbek Reyhan
imgeozbek@gmail.com





İMGE ÖZBEK
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>