KÖŞE YAZILARI | SERPİL ŞAHİN

Yat, Kalk, Aşk Üçgeni

Bir varmış bir yokmuş, bir yokmuş bir varmış... İşte tam da bu anlam karmaşasında bir kahraman yaşarmış. (Serpil Şahin)
 
   
 
 
     

“Bir varmış bir yokmuş, bir yokmuş bir varmış… İşte tam da bu anlam karmaşasında bir kahraman yaşarmış. Bu kahramanın adı AŞK’mış.

Aşk, kimsenin bu zamana kadar görmediği farklılıklara sahipmiş. Benzemiyormuş çevredeki diğer hiçbir şeye. İnsanlar bir deliriyormuş onu görmek için, bir kaçıyorlarmış onu görünce. Aşk da anlamamış bu insanlara neler oluyor diye, insanlar da anlamamış bu nasıl bir şey diye…

Gel zaman git zaman insanlar Aşk’ın varlığına alışmaya başlamışlar, alışmışlar alışmasına ama Aşk’ın hala bir yuvası yokmuş. Halk kendilerini bir üzen, bir mutlu eden Aşk’a güzel bir ev yapma kararı almış fakat bu kez de evin yerine karar verememişler. Ev, bir gruba göre köyün kalbi sayılacak kuyunun hemen yanında olmalıymış, diğer gruba göre ise köyün taaaa dışında olmalıymış. Çünkü Aşk’ın verdiği mutluluk sadece dakikalar sürerken bıraktığı üzüntü, günler hatta aylar sürebiliyormuş.”

“Bu akşamlık bu kadar yeter mi?” dedi Çiğdem hemen yanı başında burnunu çekip duran arkadaşı Selda’ya. Selda’nın her zamankinden daha çok ihtiyacı vardı bu uydurma masallara. Ama belli ki Çiğdem çok yorgundu ve onu daha fazla yormamalıydı. Arkadaşı Çiğdem’e teşekkür etti ve yatağında kendisi ile baş başa kalma cesaretini uzunca bir zamandan sonra ilk kez gösterebildi.

Kapanan gece lambası onu daha bir derinliklerine itmişti. Kimselere anlatamadığı, kendisi ile de konuşmak istemediği gerçekleri şimdi karşısında karaltılar halinde dolanıyor ve üzerine çullanıyordu. Kalkmak ve yeniden ışığı açmak istiyordu ama kaçmamalıydı. Ne zamana kadar içindeki gerçeklerden kaçacaktı ki?

Gözünden usul usul ve sıcak sıcak akan yaşlarını küçük parmakları ile silip biraz önce Çiğdem’in anlattığı masala kaydırdı zihnini.

“Aşk’ın adı neden bu kadar kısa ve tatlı geliyordu kulağa? Kim koymuştu ona bu çekici adı? Adı ‘Üzüntülü Sancı’ ya da ‘Mutluluk Kaynağı’ olsa bu kadar ilgi çeker miydi, bu kadar çok şarkıya konu olur muydu?”

Derince bir nefesin ardından yalnız uzandığı yatağında kollarını ve bacaklarını ilk kez bu kadar özgür hissediyordu. Bedenine kocaman bir alan açılmıştı ama sevdiği ile koca yatakta sıkışa sıkışa uyuduğu geceleri en kral yalnız yatışlara değişmeyeceğini birazdan hissedecekti.

Yatakta hafifçe doğrulup düşünmek istedi bunca zaman yaşadıklarını ama kasıkları buna izin vermedi. Kasıkları ağrıyordu Selda’nın. İlk kez karşılaştığı bu durumun erkeğini özlemiş olmanın bir yan etkisi olduğunu anlamak zor olmamıştı. Hemen onu hayal etmeye başladı. Onunla ilgili aklına gelen sahneler çayır çimende el ele dolaşmaktan ziyade mum ve müzik armonisi ile yaptıkları sevişme ayinleriydi. Ve maziyi anımsadıkça canı deli gibi onu istiyordu.

“Yoksa ben ona aşık değil miyim? Onu sadece arzuluyor muyum? Bedenine mi aşıktım ben bunca zaman? Beni heyecanlandıran hep onun tenine dokunmak ve deli gibi sevişmek miydi?”

Kendisinden ürkmeye başladı bu kısık sesli itiraflarından sonra. Çünkü Selda’ya kalsa, o cinsellik ile en son ilgilenecek kişiydi. Onun için sevgi daha ön plandaydı. Seks olmasa da olurdu, sevdiceğinin yanında uyuması ona yeterdi.

Ağız dolusu bir “ Naaah!” ile böldü kendi düşüncelerini.

“Düşünsene dana, onu ilk gördüğünde ne demiştin? Ayyy ne ince ruhlu mu dedin yoksa ahaaaa poposu ne kadar da muntazam, dudakları ne kadar da güzel, yüzü ne kadar da çekici, kesin kasları da 10 numaradır mı dedin?! Düşün, düşün! Aşk, ruhu görmezdi ki. Aşkın gördüğü görebileceği bedene yapabileceği ibadetti. Ruhu görmek, karşılıksız sevmenin işiydi.

Aşk, toplumun bir dayatmasıydı sadece. İnsanlar sere serpe sevişmesinler, her önüne gelenle beraber olmasınlar diye bize ‘AŞK’ masalını uydurmuşlardı. Bir insan tek bir insana aşık olamazdı ki... Kimisinin gözü, kimisinin sözü, kimisinin ateşi yakardı... Bunların hepsinin tek bir insanda bulunmasına imkan yoktu. İşte bu gereğinden fazla çok eşliliğin önüne geçmek için birileri ‘AŞK’ adını bulmuştu. Hormonların bu kadar sık değişmesine de bu güzel ve kısa isim yakıştırılmıştı. Ve insanlar rahatça yatıp kalksınlar diye icat edilmişti. Çünkü aşıkken sevişmek ile ilişkisi olmadan sevişmek arasında dağlar kadar fark vardı. Birinde kadın aşkı için vermişti, diğerinde zaten verişkendi. Nedene gerek yoktu. Bütün kadınlar verişken görünmesin, bütün erkekler de azgın olarak algılanmasın diye bu yalandan isim konulmuştu... Basit bir iş değildi bu çok komplikeydi ve bu kadar komplike bir işe ‘Aşk’tan daha kolay ve çekici bir isim bulunamazdı.

Ve Tanrı koyduğu ‘aşk kuralı’ ile şu an çok mutlu olmalıydı, kulları bu kurala sorunsuz uyuyordu. Hatta en çok kafa patlattıkları kural da buydu.

Düşün Selda yattıkça aşık oluyor, kalktıkça aşktan soğuyorsun. O zaman aşk sadece sevişmenin adı kötü algılanmasın diye uydurulan bir yalandı ve biz insanlar onu gereğinden fazla ciddiye almıştık. Ciddiye almadan, usulca yaşanmalıydı aşk... “


SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>