Bugüne kadar tiyatro, müzik ve televizyonda birbirinden güzel işlerde izleyici karşısına geçen Hande Subaşı en son “Leyla” dizisiyle ekranlarda yer aldı. 2005 yılında Miss Turkey seçilmesiyle hayatı değişen başarılı oyuncu, kariyer yolculuğunu da anlatarak, güzellik algısına dair düşüncelerini ve özel hayatının bilinmeyenlerini MAG Okurlarıyla paylaştı.
Hande Subaşı denilince sadece bir oyuncu değil, aynı zamanda güçlü bir duruş da akla geliyor. Bu noktaya gelene kadar nasıl bir yolculuk geçirdiniz?
Aslında personalar üzerinden bir insanı değerlendirmek, bazı kanılara varmak çok kolay; ancak, insanın görünen yüzünün arka planı çok karmaşık ve kalabalık. Soruyu ve benimle ilgili yorumunuzu ilk okuduğumda, övünülesi bir şey veya çok tatmin edici bir özellikmiş gibi ruhumu okşadı fakat güçlü olmak ve hep güçlü adımlar atmak hayat içerisinde sürekliliği olamayan ve belki de çok da makbul bir şey değil. Genele vurduğumuzda; evet, bu ülkede yaşayan bir kadın olarak güçlüyüm diyebilirim ama her insan gibi ben de yıllardır kendi içimde birçok şey yaşadım -ki beni ben yapan veya güçlü olmaya sevk eden de yıllar içinde kimi zaman verdiğim yanlış tepkiler, kararlar, güçsüz düştüğüm anlardı. Güçlü görünmek güzel; ancak, hep bu sorumlulukta yaşamak ve hiç tökezlememeye çalışmak da insanın kendine yüklediği en ağır özellik. Yani, güçlü görünmemin ya da olmamın arkasındaki en büyük sebep, bazen de yaptığım hataları ve baş edemediğim anları kabullenmek olabilir.
2005 yılında Türkiye güzeli seçildiniz. Bu ünvan, hayatınızda neleri değiştirdi?
Tek değişen şey, her sene eklenen yıllar oldu. Yirmi yıllık güzelim diyorum şu an! Şaka bir yana, yirmi yıl olmuş, inanılmaz… İlerlemek istediğim yolda, Miss Turkey seçilmek çok yardımcı oldu açıkçası.
Geriye dönüp baktığınızda, bir güzellik yarışmasında yer almanın artılarını ve eksilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Benim mesleğe başladığım dönem için değerlendirirsem hep artısı oldu diyebilirim. O dönemin ruhunda güzellik yarışmaları önemli ve ilgi çekici bir kriterdi. Son dönem için aynı yorumu yapamam; ama o ünvana sahip olmasaydım da, güzellik kriterlerine yakın bir kadın olarak, sektörde ve hatta hayat içerisinde var olmak, önyargılarla ve kıskançlıkla baş etmek, hayatta başka vasıfların da olduğuyla ilgili kendini ispat etmeye çalışmak oldukça zor.
Sosyal medya ile birlikte güzellik algısı da çok değişti. Daha “ulaşılabilir” ama aynı zamanda daha “filtreli” hâle geldi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Çağın getirdikleri diyelim… Ruhen adapte olmakta ve ayak uydurmakta oldukça zorluk çekiyorum. Ben kasetleri kurşun kalemle sardığımız, birbirimize mektup yolladığımız hatta cep telefonu ilk çıktığında olay olan bir dönemde büyüdüm. Yaş aldıkça bazı şeylerin ne kadar manasız ve gereksiz olduğuna karar verirken, teknoloji inanılmaz bir hızla gelişerek bana ters argümanlarla geliyor. Sosyal medya da teknolojiyle hayatımıza etkin bir giriş yaptı. İnkâr edip yok saymak imkânsız. Kabul etmek lazım ki şu yaşadığımız çağda getirileri de çok fazla ancak, ben ünlülerin isimlerinin bulmacalarda çıktığı bir dönemde ünlü olmuş biri olarak bu sistemi içselleştiremiyorum. Benim güzellik algım doğallıktan ve gerçekçilikten yana. İnsanların ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda kişisel müdahalelere karşı katı bir tutumum da yok açıkçası ama gencecik insanların kendini buna kaptırmış olması, aslında maalesef hepsi aynı olmuşken farklı görünme çabalarına üzülüyorum.
Ekranda ve gerçek hayatta doğallığınızla öne çıkıyorsunuz. Sizce “doğal kalmak” bir cesaret mi, bir tercih mi, yoksa bir yaşam felsefesi mi?
D şıkkı, hepsi! Tabii bu sektörün içinde olan biri olarak bu yorum ne kadar sahici olur, onu da bilemedim şu an… Mesleğim gereği politik ya da olduğumdan ve hissettiğimden farklı görünmem gereken zamanlar elbette oluyor; ama yaşam felsefemde de özel hayatımda da, sonuçları ne olursa olsun, olabildiğince doğal ve sahici olmak var. “Ben böyleyim, beni sevip kabul eden böyle sevsin, istesin” gibi tepeden bir yerden söylemiyorum ama olduğun gibi kabul görmek ve sevilmek her tür ilişki için daha sağlıklı diye düşünüyorum.
Oyunculuk yolculuğunuza geçecek olursak. Bu serüven nasıl başladı? İlk set deneyiminizi hatırlıyor musunuz?
Hatırlamaz olur muyum! Miss Turkey seçildikten sonra ekranların kapısı açıldı tabii. Yıl 2006, kışın ortası… İlk dizim “Kuş Dili”; Yağmur Ajans (rahmetli Osman Yağmurdereli) ile Uzungöl’de çekimlerine başladığımız, Müjde Ar, Selçuk Yöntem gibi çok kıymetli oyuncu büyüklerimle çalıştığım maceram. Müjde ablanın, yıllar önce Almanya’dan aldığı yün atletini çok soğuk olduğu için bana vermesi (hâlâ duruyor), karlı günlerde araçların ulaşamadığı çekim yaptığımız evden gece paydos edince poşetleri kızak niyetine altımıza alıp kayarak ana yola inişimiz… Orada yaşayanların bizlere gösterdiği yakınlık, kemençeli horon teptiğimiz akşamlar… Hepsi dün gibi. Uzungöl’ün şu an geldiği durumu gördükçe içim sızlasa da, o gencecik yaşımda benim için çok değerli anlardı.
Günümüzde oyunculuk artık sadece yetenekle değil, dijital görünürlükle de ölçülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Yine çağın getirdikleri diyeyim... Her şeyde olduğu gibi sektördeki denklemler de değişiyor. Yıllardır dünyada da böyle. Show business dediğinizde işin içine para, reyting, reklam gelirleri giriyor ve ona göre bir oyun kuruluyor. Popülerlik veya kazanç, şu an sosyal medya yani dijital dünya üzerinden ilerliyor.
Tiyatro ile dizi ya da film projeleri arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Hangisi sizi daha çok besliyor?
Kamera önünü çok sevsem de beni daha çok tatmin eden canlı performans. Seyirciyle interaktif bir bağ kurabildiğim yer olan sahnede olmak diyebilirim. Bu; tiyatro için de, şarkı söylemek için de böyle.
Hiç “İçinde ben de olmalıydım” veya “Şöyle bir projede olmalıyım” dediğiniz bir iş oldu mu?
Çok vardır! Özellikle dönem işlerine bayılırım ama her oyuncu, izleyip beğendiği bir işin içinde olmak ister.
Hayatınızda sizi iyi hissettiren bir mottonuz ya da kendinize sık sık hatırlattığınız bir cümle var mı?
“Vardır bir hayır…” Öyle bakmaya çalışıyorum, çünkü hayatta her şeyin ama öyle, ama böyle bir sebebi olduğuna derinden inanıyorum.
Sizi içsel olarak besleyen, ilham aldığınız şeyler neler?
İlham kısmında benim bakış açımla ya da değerlerimle uyuşan, benim potansiyelimin üstünde hayran kaldığım, takdir ettiğim ve örnek alabileceğim insanlar. Bu her meslekten olabilir. O kişilerin duruşu, yaklaşımı, doluluğu yaşadığımız bu dünyada bana umut veriyor açıkçası. Bir de özel hayatımda doğayla, özellikle suyla ve tüylü çocuklarımla vakit geçirmek en büyük motivasyonum.
Aşkta sizi en çok etkileyen şey neydi?
Bu asla net ve tek bir cevabı olamayacak bir soru. Hayattaki seçimlerimizin ve duygu durumlarımızın o dönem hayatımızda yaşadıklarımız ve ihtiyaç duyduğumuz şeylerle paralel gittiğini düşünüyorum. Neye çok ihtiyaç duyuyorsak ona âşık olabiliriz ve o şey ya da kişi o an sizi en çok etkileyen şey olabilir.
Günümüz ilişkileri genellikle hızlı başlayıp çabuk tükenirken, sizinki uzun süredir istikrarlı bir şekilde devam ediyor. Sizce bu uyumun ve istikrarın sırrı ne?
Hiç kimse veya hiçbir ilişki mükemmel değil. İnişler çıkışlar hep oluyor. Sürdürmeye gönlün olması ve fedakârlık olmazsa olmazı bir ilişkinin. Çaba göstermeyip gönlümüz olmasa elli kez ayrılmıştık.
Geleceğe dair birlikte kurduğunuz en tatlı hayal nedir?
Zaman o kadar hızlı ve zorluklarla ilerliyor ki son dönemlerde, o yüzden günü kurtarmak hepimizin önceliği oldu. Bir Balık burcu olarak tabii ki hayal kurarım. Mesela aşk dolu, birbirine hâlâ kıymet verdiği aşikâr yaşlı bir çift gördüğümde heves ederim ileride öyle bir ilişkide olmaya. Ya da Şıpsevdi sakızlarındaki “Aşk…” tanımları hâlâ yüzümü güldürür.
Ankara’da, Tevfik Fikret Lisesi’nde geçen ortaokul ve lise yıllarınız... Bugünkü Hande’yi şekillendiren o dönemden aklınızda en çok ne kaldı?
Bugünkü Hande’yi şekillendiren en büyük etken elbette ki 80’ler ve 90’lar Türkiye’sinin dinamikleri ve belki de Ankara’da büyümüş olmam. Bugün göremediğimiz birçok toplumsal değerle birlikte harmanlanmış bir çocuk olmam. İnsan geçmişi, özellikle çocukluğunu hep özler ve kayıtsız şartsız en güvenle tutunduğu kişilerdir geçmişinden gelen. Benim Tevfik Fikret’ten dört yakın arkadaşım da hâlâ en yakınlarım. Yirmi beş yıldır her anına tanık olmuş ve seni olduğun gibi sevmeye devam edebilmiş dostların olması çok kıymetli. İyi ki varlar.
Ankara birçok insan için “soğuk ve mesafeli” algılanır. Sizin kalbinizdeki Ankara nasıl bir yer?
Evet, doğru. Bürokrasi şehri olmasının büyük bir etkisi var bence. Şu an nasıldır bilmiyorum ama benim için sahiciliği ve samimiyeti simgeliyor.
Seyahat etmeyi çok seviyorsunuz. Nasıl bir tatil ve yol arkadaşınız?
Keskin çizgilerim pek yoktur, yeni şeyler deneyimlemeyi de severim. Çoğunlukla uyumlu olduğumu söyleyebilirim. Hatta hazıra konmayı severim. Biri araştırsın ve organize etsin, ben de keyifle eşlik edeyim, bayılırım!
Gezdiğiniz ülkelerden sizi en çok etkileyeni hangisiydi? Bu yolculuklar sizin hayatınızı nasıl besliyor?
Kişisel tercihlerimle ve mesleğim sayesinde, dünyanın farklı farklı yerlerini gördüm diyebilirim. Avrupa her zaman favorim; ancak, Kuzey Avrupa’nın doğasına ve sosyokültürel yapısına hayranım. Yıllardır merak ettiğim Küba’yı görme şansım oldu. Geldiği duruma çok üzülmekle birlikte kültürü, eski yapıları çok ilgimi çekti. New York’ta en sevdiğim yer Central Park’tı. Görmek istediğim Afrika ve Japonya kaldı. Henüz gidemedim ama Japonlara ve kültürlerine hayranım.
Spor, gördüğümüz kadarıyla hayatınızın büyük bir bölümünde var… Hangi spor dalı sizde nasıl duygular uyandırıyor Kendinizi en çok hangisini yaparken iyi hissediyorsunuz?
Sporda dönem dönem ruh hâline göre ihtiyaçlar, sizi motive eden spor dalları değişkenlik gösterebiliyor ama her daim en çok keyif aldığım su sporları. Suda olduktan sonra ne yaptığımın çok da önemi yok açıkçası.
Kendinizi en güzel hissettiğiniz an ya da hâl hangisi?
İnsanın ruh hâliyle çok alakalı diye düşünüyorum. Ne giyip ne yaptığınızın, nerede olduğunuzun bir önemi yok bence. Huzurlu ve mutluysanız, her hâlinizle güzelsiniz.
Son olarak; gelecek projelerinizde bizi nasıl bir Hande Subaşı bekliyor?
Göreceğiz, ben de çok merak ediyorum! Bu sezon “Leyla” dizisinde yer almak bana çok iyi geldi. Kamera önü kesinlikle istiyorum ama özellikle bir müzikal ile sahnede olsam harika olur.
Hande Subaşı:“Çaba göstermeyip gönlümüz olmasa elli kez ayrılmıştık”
Samimi, doğal, güzel...
DİĞER HABERLER
Mert Vidinli: “Yeni yerler kadar, yeni arkadaşların huyunu suyunu keşfetmek de benim için büyük deneyim”
Turizm, gastronomi ve medya dünyasının tanınan ismi, bu yılki yaz rotasını anlattı...
Hazal Filiz Küçükköse: “Eskiden evlilik bana “tamamlanma” gibi gelirdi, şimdi iki özgür ruhun birlikte yürümesi gibi düşünüyorum”
“Pasticceria Cova İstanbul’da Açıldı!”
“Hababam Sınıfı Malatya’da Toplanıyor!”
“Ozon`la daha uzun yaşayın!... - III -”
“ İtalya Seyahati: Roma’yla Tanışma”
“Plajların tek yıldızı olmaya ne dersiniz?”
“2005’i bizimle kucaklamaya hazır mısınız? ”


REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32