RÖPORTAJ

Oylum Talu: `Annelik Aşkı Doğumdan Sonra Oluştu`

Annelik, büyük, vazgeçilmez, inanılmaz ve sonsuz bir aşk...
 
   
 
 
     

Şu an Haberturk ekranlarında kendi programının yapımcısı ve sunucusu olarak karşımıza çıkan Oylum Talu başarılı kariyerinin yanına 1 yıl önce de anneliği ekledi... İkiz bebek annesi güzel spiker ile Anneler Günü’ne özel sıcacık bir röportaj gerçekleştirdik...

Çekimlerde sıcacık bir Oylum Talu bizimle birlikteydi... Siz nasıl özetlersiniz kendinizi?

İnsanın kendisini tanımlaması ne kadar zor... Bu soruya farklı açılardan cevap verebilirim. Hepimizi tanımlayan bin bir tane özelliğimiz vardır. Ancak benim karakterimde öne çıkan adalet olur, bu duygum oldukça gelişmiş. Belki bunun hemen yanına iyi niyetli, pozitif ve insancıl olmayı da ekleyebilirim.

Nasıl bir hayattan geçerken oluştu bu sağlam karakter?

Hep çok mutlu bir hayatım oldu. Bunun için anneme ve babama sonsuz teşekkür ederim. Tabii ki insanın hayatında iniş çıkışlar oluyor. Ancak, zor dönemlerde sizi koşulsuz seven ve destekleyen aileniz yanınızda, arkanızda olduğu zaman daha güvenli oluyorsunuz.

Çekirdek ailenizde veya geniş ailenizde kendinize seçtiğiniz bir rol model var mıydı, büyüyünce onun gibi olmak istediğiniz?

Annem ve babam. İkisi de bazı özellikleriyle benim için rol model olmuştur. Annemin sakin, dingin, aileci yapısı; babamın sonsuz kültürü, iş azmi ve çok yönlülüğü beni her zaman cezbetmiştir.

Mesleki serüveniniz nasıl başladı ve gelişti? Hayallerinizdeki meslek miydi spikerlik? Geriye dönüp baktığınızda ilk günden bugüne mesleğinizin size neler kattığını söylersiniz?

Aslında televizyon dünyasına adım atmam tamamen tesadüf. Sinema-Televizyon bölümü mezunuyum. Ancak hayatım boyunca arkeolog olmak istedim. “Acaba bir de arkeoloji mi okusam?” dediğim dönemde Haberturk, yayın hayatına başladı. Görüşmeye gittiğimde amacım prodüktör olarak işe girmekti ancak, Ufuk Güldemir’in ısrarı ve yönlendirmesiyle kendimi kendi programımın yapımcısı ve sunucusu olarak buldum. Şimdi, “iyi ki bu şekilde gelişmiş olaylar” diyorum, çünkü tamamen bana uygun bir meslek seçimi olmuş oldu.

Mesleğe ilk başladığınız günden bugüne kadar geçen sürede Türkiye'de haberciliğin hangi noktadan hangi noktaya geldiğini düşünüyorsunuz? Günümüzdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her dönemin farklı zorlukları var. Şu anda da zor, geçmişte de zordu. Zaten her mesleğin kendine göre zorlukları var ama ben zoru severim, başarı hissi daha tatminkardır.

Siz bu mesleğe başlarken nasıl bir heyecan vardı içinizde, tüm hayal ettiklerinizi bulabildiniz mi?


Mesleğe başlarken hissettiğimden çok daha büyük bir heyecan var içimde. Mesleğini çok seven şanslı azınlıktayım. Sevildikçe, beğenildikçe sorumluluğunuz da heyecanınız da artıyor. Şu anda geldiğim nokta hayallerimin çok ötesinde. Sokakta yaşlı bir teyzenin “Oylum kızım” demesinin verdiği hazzı ve mutluluğu tarif edemem.

Peki mesleki anlamda öncelikli olarak neler hedeflemiştiniz? Şu an kendinizi hedeflediğiniz her şeye ulaşmış olarak görüyor musunuz?

Mesleki anlamda her daim tek bir hedefim vardır; bana teslim edilen işi en iyi ve doğru şekilde yapmak. Şu anda görünen o ki başarıyoruz. Tabii ki işimizin bir grup çalışması olduğunu ve tek başıma değil, ekibimle başardığımı söylemeliyim.

Canlı yayın yapmanın ne gibi zorlukları var? Yayını başarılı bir şekilde sonuçlandırmak için en çok nelere dikkat etmek gerekiyor?

Cumartesi ve Pazar günleri kesintisiz üç saat canlı yayın yapıyorum. İçinde haber de var, aktüalite de... Elbette canlı yayın büyük sorumluluk, bunun için çok donanımlı olmanız gerekiyor.

Tam da bunun üzerine canlı yayında başınıza gelen en enteresan anınızı dinleyebilir miyiz
?

Hangi birini anlatsam... Yayına at getirmemiz, düşen dekorlar, stüdyoda yemek yaparken az kalsın yangın çıkarmamız... Çok var çok...



En çok hangi programları yönetirken keyif alıyorsunuz?

Merak ettiğim konuklarla sohbet etmekten çok keyif alıyorum. Bir de, canlı yayına çıkmayı hiçbir zaman kabul etmemiş isimleri ikna ettiğimiz zaman, bu da büyük keyif veriyor. Son dakika gelişmelerini anlatmak da oldukça heyecan verici.

Yazanın, yönetenin ve sunanın siz olacağınız yaratmak istediğinizi yeni bir program projesi var mı aklınızda?

Şu anda Haberturk ekranlarında bunu yapıyorum, o yüzden başka bir proje yok aklımda henüz.

Ya da oyunculukla ilgili gelen bir proje...

Bugüne kadar çok önemli dizi ve sinema filmlerinden teklif aldım. Hepsi çok başarılı projelerdi ama başka plan ve projelerim olduğu için kabul etmedim. Bundan sonra belki konuk oyuncu olarak bir projede yer alırım.

Biraz da özel hayata gelelim... Çok mutlu bir evliliğiniz, dünya tatlısı iki bebeğiniz var... Nasıl tanıştınız?

Eşimle tanıştığımızda, kendisi 23 senedir Amerika'da yaşıyordu. Ortak arkadaşımız Eda Sümer Evliyagil bizi bir akşam yemeğinde bir araya getirdi.

Kıtalar arası ilişki yürütmek zor olmadı mı? Nasıl kuruldu bu güzel aile? Evlenme kararını nasıl aldınız?


Aslında zor olmadı. Çünkü biz tanıştıktan üç ay sonra eşim Türkiye’ye döndü. Çok güzel vakit geçiriyorduk, aynı zamanda evlilik yolunda olduğumuzun da farkındaydık. Zaten tanıştıktan 1,5 sene sonra evlendik.

Annelik duygusunu nasıl özetlersiniz? Çocuklarınızı kucağınıza ilk aldığınızda nasıl bir duygu yaşadınız?

Maalesef çocuklarımı kucağıma hemen alamadım; prematüre doğdular, 20 gün küvözde kaldılar. O kadar küçüklerdi ki doktor kucağımıza almamızı söylediğinde onlara zarar vermekten korktum. Kucağıma aldığım ilk anın fotoğrafı var; her yerlerinde kablo var ve ben mutluluktan ağlıyorum. Neyse ki ciddi bir problem olmadı, sadece emme içgüdülerinin oluşmasını bekledik hastaneden ayrılmak için. Sonrası ise, tam anlamıyla büyük, vazgeçilmez, inanılmaz ve sonsuz bir aşk...

İsimlerini kim koydu? Özel anlamı var mıydı bu isimlerin sizin için?

Ben nerede en duyulmamış isim varsa onun peşindeydim, eşim ise daha geleneksel isimler koyma taraftarıydı. Nüfus cüzdanlarını çıkarma anına kadar tam karar veremedik. Özellikle erkek ismi bulmak çok zor. Sonuç olarak Efe ve Defne olarak karar verdik.

Hiç "keşke daha erken anne olsaymışım..." dediniz mi?

Hiç demedim. İyi ki şimdi, iyi ki bu zamanda oldu dedim. Çünkü annelik, sevginin yanı sıra çok büyük bir sorumluluk ve ben sorumluluklarımı hakkıyla yerine getirmek isterim. Çocuklarımı kendim yetiştiriyorum. Tabii ki destek alıyorum ancak, her anlarında yanlarında olmaya ve maksimum anne sevgisi vermeye çalışıyorum. Daha erken anne olsaydım böyle olmayabilirdi. Hayatımın hiçbir döneminde “anne olmalıyım” gibi bir arzu, bir dürtü hissetmemiştim. Bende annelik aşkı doğumdan sonra oluştu.

Anne olmadan önceki ve sonraki Oylum arasında farklı neler var?


Çocuklara karşı bu kadar sabırlı ve toleranslı olabileceğimi hiç tahmin etmezdim. Bir de onlarla oynamaktan büyük keyif alıyorum. Evde onlarla eğlenirken çevremdekiler beni tanıyamıyor.

Daha çok küçükler ama gelecek hedeflerinde, meslek tercihlerinde çocuklarınız için sizin hayal ettiğiniz bir yol var mı? Mesela sizinle meslektaş olmalarını ister misiniz?

Nasıl arzu ediyorlarsa öyle olsun istiyorum. Belki bunu söylemek için daha çok erken ancak, onlar adına hırslarım hiç yok. Ne hayırlıysa, onları ne mutlu edecekse onu seçsinler. Ben her şekilde onların arkasında olacağım.

Annenizin size yetiştirirken sergilediği tutumlarla sizin çocuklarınıza karşı davranışlarınız benzer mi?

Annem bana kıyasla çok daha yumuşak, çok daha sakin. Ancak ben de çocuklarıma karşı annemin bize sergilediği tutumları örnek alıyorum. Herkesin annesi çok değerli tabii... Benim annem de benim hem en yakın arkadaşım hem de biriciğim.

Bu çok keyifli ve samimi röportaj için size teşekkür ettikten sonra son olarak bir de Anneler Günü'ne özel bir mesaj alalım sizden...


Ana başta taç imiş,
Her derde deva imiş,
Bir evlat pir olsa da
Anaya muhtaç imiş.

Röportaj: MAG

 

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>