İKİ GERÇEK
Şair rakı şişesinde balık olmak istermiş, bense şarap kadehine çöken bir tat.
Ben sadece yudumlansam, dudaklarına dokundukça tatlı bir his olsam. Ama karanlıkta ortaya çıkan ay görünmez olana kadar sürsem. Ardından da doğan güneşe sanki hiç yokmuşum gibi kendimden söz ettirsem. Belki yasak bir aşk olsa bu anın adı. Belki de yudumlanmaması gereken bir günah.
Ruhuna süzüldükçe dile getirsem seni. Sarıp sarmalasa ellerimi içindeki duygular. Bedenim benimle sıcak. Aklın benimle karışık. Bir yandan da içini kaplayan karanlık. Ama korkma, sadece ikinci benliğini gösteriyorum ben sana. Kişiliğinin başkalarından gizlediğin görünmeyen diğer yarısını… Mutsuz olan, onunla anlaşamayan, seni kıran, seni inciten, bir demet çiçeği sana çok gören, bir not kağıdına aşkını yazamayan, bedeninden uzak durup hislerini körelten, seni tatmin edemeyen o adamdan kopmanı haklı kılan hayatının kaçamadığın tarafını gösteriyorum.
Bu sana ikinci bir şans, bu sana ikinci bir kişilik. Mutsuz olduğun gerçeğinden kaçamayacağını sen de biliyorsun. Sorunlarından uzaklaşamayacağını, onlarla yüzleşmen gerektiğini… Ama gözlerini kapattığında da gördüğün hayallerden bir türlü kendini alamıyorsun.
Seni küçük bir sosyal ortamda buldum. Sanal bir çerçeveden doğdun. Yoksa sen mi beni buldun? Ne fark eder ki? Sen kendini teşhir etmeyi seviyordun. Bense buna ilgi duyuyordum. Aslında vicdan muhasebesi kıvrandırıyordu seni, yüzünde hafif bir utangaçlık ifadesi.
Sonra durdurulamayan hislerinin ardı arkası kesilmeyecek gibi oldu. Yalansa sen düzelt bu sözlerimi! Sanal bir dokunuştu ilk gülümseme sahnen. Sahte bir kişi profili, hikayeden bir geçmiş… Ama o anlattıkların aslında bu hayatta olmak istediklerindi öyle değil mi?
Yaşamdan kaçamayacağın o ağır gerçekleri bir anda donduracak kişisel bir sayfa yaratmıştın kendine, aldatmaca bir isimle. Anlamıştım zaten, arkadaş listende sadece ben vardım ki. Farkındaydım hep bunların. Lakin sadece istediğim içindi huyuna gitmek. Bu sebeple sorunsuzca sürdürebildin o minik oyununu.
Beş taş oynayan bir çocuk gibi hızlı ve kurnazdın. Seni köşeye sıkıştırdığım anlarda bile o taşları yere düşürmezdin. Peki bu yarattığın sanal kişilik mi daha gerçekti asıl benliğinden? Buna ben karar veremezdim. Sense rolünü pek benimsemiştin. Anlattın sürekli bana kendini. Belki de o sırada masandaki kahve dolu bardağının üstünde yazılı bir isim bile senin hikayenin sahte bir kahramanı oldu. Bu senin ihtiyacındı, benim değil. Sen oyuncuydun, bense izleyici. Sadece olan biten biraz interaktifti!
Ben sadece akıp giden ana müdahale etmedim. Aksine o rüzgara kendimi verdim. Yaşanmak isteneni zaten ben de istemiştim.
Tüm amacın dikkatleri kendinde toplamaktı, çünkü onun dikkatini çekemiyordun. Çenen düşmüş vaziyetlerdeydi, çünkü onunla diyalog kuramıyordun. Sıra dışı yönlerini tanıtamıyordun, çünkü ilgiyi üzerine çekemiyordun. Ben sadece onun sana karşı yapmadığı davranışları keşfettim. Belki de mahremiyet duvarının sınırlarına girdim.
Huzursuz olduğun anlardaki kaçış noktan oldum senin. Yüreğindeki acıları, bedenindeki sızıları dindirmenin üyelik yolu oldum uzun gecelerde. Bana nasıl güvenebildin? Bana kendini nasıl açtın? Oysaki ben sanal bir odadaydım. Yüzünü görmediğin bir adama günahlarını dökmek gibiydi senin bu davranışın. Üstüne bir de kadınlık güdünü de eklemiştin. İzlenmek istemiştin. Takip edilmek istenmiştin.
Şimdi bu aptal ekranın karşısına geçmiş yazıyorum tüm bunları sana, çünkü istemesem de bir durma noktamız olmalı. Senin ait olduğun birisi var bu gerçek hayatında, benimse güneş doğduğunda gitmem lazım, sadece yaşattıklarımla sende anılmam lazım.
Artık kapat bu sanal kişilik sayfasını. Bırak bu kez düşsün beş tane taş yere. Sekerek saçılsın, hatta parçalara ayrılsın. O taşlar senin oyunundaki kurnazlıklar değil miydi? Bırak onlar kırılsın! Yüreğin kırılacağına onlar kırılsın! Dedim ya en başında, beni şarap kadehine çökmüş bir tat olarak gör. Tattığında hep hatırla. Ama güneş doğduğunda ben bulunmak istemiyorum bu gerçek hayatta! Yaptığımız şey yanlış, düştüğümüz bu hal aldanış! Yudumladın artık bu günahı, bitecektim ama hissedilecektim.
Adil Gürpınar
adilg@windowslive.com
ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER