KÖŞE YAZILARI | ADİL GÜRPINAR

Uslanmayan Benlik

"Duyuyor musun beni? Bu kaçıncı aldanış? Bu kaçıncı tekrar? Yok mu senin sağlam bir sığınağın?" Adil Gürpınar`ın yeni yazısı...
 
   
 
 
     

USLANMAYAN BENLİK

Sadece nefes alıp veren bir adam. İki günlük sakallarıyla aynadaki görüntüsüne odaklanmış, kendisine sessizce bir bakış atıyor. Göz kenarlarından favorilerine doğru genişleyen ince kırışıklıklar. Aynadan yansıyan kısık gözleriyse sanki bir şey diyecek gibi. Durgun ifadesinin altında bir sıkıntının izleri...

Bir an duraksıyor adam. Parmaklarına batan sakallarındaki hışırtı birden kesiliyor. Başını biraz sağa doğru eğerek, donup kalıyor.

Sonra bir ses…

Duyuyor musun beni? Bu kaçıncı aldanış? Bu kaçıncı tekrar? Yok mu senin sağlam bir sığınağın? Kaç yıl oldu seninle konuşmaya başlayalı? Hep kusursuzu istedin. Hep mükemmeli aradın. Ama göz kenarındaki kırışıklarından başka bir şey kazanamadın. İtiraf et hadi! Yabancı yok karşında. Senin içinden geçenleri söyleyen benim zaten. Seni senden daha iyi tanıyan biriyim ben. Hatta bazen kendini bile kandırırsın, ama beni asla!

Sapıkça bir duygu değil mi? Hayır! Benim açımdan asla değil, sende ve diğerlerinde olanım ben. Kimileri beni dinler, kimileri dinlemez. Kulağına fısıldayan şeytan olurum bazen. Bazı zamanlarda ise seni şeytandan koruyan bir melek. Ama sonuçta herkes bana açar derdini, geriye dönen bumerang misali. İşim sensin benim. Ben senin benliğinim! Ben senin dizginleyemediğin nefsinim!

Onu bulduğunda kendin unutursun beni. Ya da o unutturur sana beni. Bitmek bilmeyen istekleri onda oluşturan benim, tabi ki bundan haberin yok senin. Bu istekler karşısında verdiğin tatmin etme mücadelesinde sana yol gösteren de benim. Şimdi söyle bana, bunca uğraştan sonra kimin isteklerinin sebep sonuç ilişkisiydi dün gece kapının çat diye vurulma sesi? Peki kazanan kim oldu? Sen mi, o mu? Yoksa ben mi? Anlamsız bir mücadeledir aşk dediğin duygu, şayet temellerini çıkarlar dünyası üzerine kurmuşsan. Saflığı ve dürüstlüğü bir kenara itmişsen. Kurnazlık ilkesini benimsemişsen. Ne dedin? Pek duyamadım. Mağdur olan sen misin? Peki tüm bunları o mu sana yaptı? Kim bilir belki de ben yol göstermişimdir.

Şimdi dön geriye… Bilindik bir tanışma hikayesiydi yaşadığınız, hatta diyalog kurana kadar kıvrandınız. Ardından bitmek bilmeyen telefonlar, mesajlar… İletişim kuracağız diye iletişim kazasında yaralandınız. Seni iki dakika rahat bırakmadı değil mi? O kıskançtı, sense özgürlüğüne düşkündün. “Neredesin?” İşte en çok nefret ettiğin kelime! Korkma söyle üzerine basa basa! “Ne-re-de-sin?”
Senin tüylerin diken diken oluyor, ama bu benim hoşuma gidiyor. Peki sen ne cevap verdin? İlk başlarda anlık doğrucu yanıtlara yöneldin. Sonra bitmeyince bu işkence “Toplantıdayım” dedin. Bak işte ilk yalanını söyledin. Ama bir kurt düştü içine, peki sen sorunca aldığın yanıtlar başından beri gerçek miydi diye? Meselenin adıdır kısas! Sonra, bir türlü kuşkularını yenemediğin o kadının isteklerini karşılama mücadelesine giriştin. Ne o? Ekstre gelince hesap sormaya yüzün varmadı da cebin mi yandı? Ah yine sevinçli hallerdeyim! Ama itiraz edemezsin, o bir kadın! Zevkleriniz aynı mı, değil mi buna bile bakmadınız. İkiniz de bencildiniz, ikiniz de menfaatlerinizi severdiniz.

Kim rahat peki sen mi, sevdiğin mi? Yine banyonun fayansları arasında sıkıştı beynin. Arasana onu, “Neden çekip gittin?” diye hesap sorsana! Belki de o böyle yapmanı istiyor! Belki de onun için ilginin tarifi bu! Ararsan şimdi, senden uzaklaşan adımlar birden duracak. Zevkten gözlerini kapatıp, “Beni istiyor lanet olası!” diyecek. “Dönme!” diyecek kendisine, ama yine dönecek. Dedim ya bu kaçıncı tekrar?

Yaşantınızda çok örnek var, eğer yüzleşmeye cesaretin varsa. Ama yetti artık, çıkarlar olmamalı, yalanlar olmamalı, fesatlıklar, fellahlıklar kirletmemeli bu ilişkiyi. Hinlikle cinlik, ne onu ne de beni etkilemeli. İçimizdeki aşk, yerini bencilliklere bırakmamalı diyorsan ve ondan vazgeçemiyorsan dinle beni! İki oda, bir salon… Senin yalnızlığının sınırları burası. Ya benimle pişmanlık savaşı vereceksin dört duvar arasında ya da onu da karşına alıp, bu ilişkiyi şekillendireceksin. O zaman göreceğiz alışkanlıklar değişir mi değişmez mi?

Ardından ses yok oldu. Birden silkindi adam. Sabahın mamur yüzüne geri döndü.

Gözlerini kapattı. Sıktığı çenesinden dişlerinin nasıl da gıcırdadığını duyuyordu kulakları. “Lanet olası!” diye mırıldandı. Belli ki kendiyle bir mücadelesi vardı. Vazgeçmek ne kadar da zordu. Karar vermek için atacağı adım hayatını ya yanlışlıklara ya da doğrulara sürükleyecekti. İçindeki ses onsuz olmaz diyordu. Ama o sese de bir türlü güvenemiyordu. Alışmıştı incinirken inciterek sevmeye. Ama yürümüyordu işte!

Ansızın çalan telefonun sesi koridordan banyoya kadar ulaştı. Adam, hızlı bir hamle ile koridora yöneldi. Telefonu açtığında karşısındaki tanıdık ses kısık bir tonda tek bir cümle söyledi:

“Kaftanını biçtin mi ki yüreğime giydiriyorsun?”

Adil Gürpınar
adilg@windowslive.com



 


ADİL GÜRPINAR
YAZARA E-POSTA GÖNDER

 

Diğer yazıları liste halinde görmek için tıklayın >

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>