Hafta sonları genelde birçok farklı gazete'de yayınlanan röportajı okurum. Geçenlerde, Hürriyet Gazetesi'nde Perihan Mağden ile yapılan röportajı okudum. Aşk'ın tanımını, 'pavyon faturasına' benzetmiş Mağden. Hem çok güldüm, hem de ne ilginç demeden edemedim...Yani yiyorsun, içiyorsun sonra da faturayı ödeyemediğinde seni adamlarına dövdürüyorlar.
Aslında birçok kişi aşk'ı tamamen kendisi için yaşıyor. Kaçımız aşk yaşarken, karşımızdakiyle beraberliğimizde onu tamamen kendi kurallarımıza uydurmaya çalışmadan beraber olabiliyoruz? Karşımızdaki kişi bizim kurallarımızla aşk denen oyunu oynamak istemediğinde, hemen yan çiziyoruz. Oysaki aşk karşınızdakine kredi vermeyi de beraberinde getirir. Tıpkı, Perihan Mağden'in tanımında olduğu gibi, 'aşk hesabı ödeyemediğiniz zamanlarda' dayak yeme ihtimalinizin olduğu bir hal alıyorsa, işte o zaman 'aşksız' olsun diyorsunuz. Ne kadar konforlu olursa olsun, her an kendinizi birseyleri kaybetmeyle ilgili tehdit altında hissediyorsanız, artık kendi başınıza olmayı istiyorsunuz...Zira aşk bir anlamda da karşılıklı olarak büyümek ve büyütmek demektir.
Birçok kişi, aşk yaşarken karşısındakine hata yapma şansı vermiyor. Adeta bir başöğretmen edasıyla karşisındaki kişi hata yaptığı an, şevki kırılıyor. Yerlere yapışıp karşısındakini de yerlere yapıştırıyor... Aşk yalnızca bize ait değildir. Karşımızdaki kişiyle aşk yaşarken, aslında aşk sanki bizim tekelimizdeymiş gibi yaşıyoruz. Karşımızdaki kişiyle var olmaya çalışırken, onu nasıl yok ettiğimizi, kimi zaman fark edemiyoruz...
Gün gelipte aşık olduğumuz kişiyi kaybedince değerini işte o zaman anlıyoruz. Anlıyoruz da artık çok geç oluyor. Bir anda engin bir hoşgörü denizinde yüzmeye başlıyoruz. Ne yazık ki kendi başımıza, aşık olduğumuz kişi yanımızda olmadan! Aşık olduğumuz yanımızda olmasa da, kalbimizde yaşamaya devam ediyor. Ama giden gidiyor, biten bitiyor....