AŞK HAKLARI
“Ceza Kanunu’nun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir” tümcesiyle başladı hakim sözlerine.
Ardından, acınası gözlerle bir bana bir ona baktı. Halimizden belliydi aslında bir karıncayı dahi incitemeyeceğimiz. Bize bakıp kim inanırdı bunca zulme neden olacağımızı.
Bense boş gözlerle neden burada olduğumu hala anlayamamanın telaşesindeydim. Yanımda sadece birkaç haftadır tanıdığım adam, tüm soğukkanlılığı ile bir bana bir hakime bakmayı başarabiliyordu. Nerden geliyordu bu kendine güven? Neden bende yoktu? Neden ben yağmurda ıslanmış yavru kediler gibi kendimden dahi korkup sadece önüme eğebiliyordum başımı?
Derken bir film karesi geçti aklımın köşelerinden. Adını anımsamaya çalıştım; oysa ki, bilmiyordum bu filmi… Ne garip ki, kadın da bana benziyordu.
İrkildim birden düşüncelerimden, “Ben haklıydım!” nidalarıyla.
Hakim, “Ne diyeceksin bu sözlere” diye soru yöneltince, ne olduğunu anlamak için epeyce çaba sarf ettim.
Haklı olmak… Duyabildiğim tek kelime buydu. Ben buradan nasıl bir sonuç çıkarabilirdim. Kime göre ya da neye göre haklı? Haklı olmak neleri gerektirirdi, bunu bile bilmezken sağlıklı yanıt verebilir miydim?
Derin bir nefes ve ardı sıra gelen cümleler…
“Biz üç haftadır beraberiz. Beraberlikten neyi anlamak isterseniz hepsi var içinde. Beraber sabaha uyanmak, beraber geceye uyumak, beraber yemek yemek, beraber film izlemek, beraber nefes almak. Zaman kavramının önemli olduğunu düşünenlerdenseniz, bundan sonra söyleyeceklerim size haz vermeyecektir.
Bana ilk bakışından son dokunuşuna kadar her an kayıtlı belleğimde. O, bedenime ve ruhuma sahip olmaya çalışırken dinlediğim şarkının dizeleri gibi…
… Bir büyük can pazarı aşk
Sapasağlam çıkmalı
Hiç korkaklık dinlemez ki,
Ben büyük aşkların kadınıyım
Kimler geçti ayaktayım, sende mi duracaktım
Boşver gitsin
Artık kurşunlara diziyorum, yalan aşk oyununu
Duvarlara yazıyorum sonunu bitsin…
Duvara da tahtaya da yazsanız bitmiyor işte. Çok denedim çekip gitmeleri, ardımda bırakırken asla geri dönmemeyi ama başaramadım. Tam kapıyı çarpıp giderken engel oldu sol üst yanımda çarpan bir şey. Geri döndüğümde giderken yalvaran gözler bana hep inatla baktı. Anladım ki o an; kadın ve erkeğin aşkı bir değil. Aynı emeller için bir arada olunsa da, farklı aşka yapılan ibadetler. Ben kalbimi seçtim, o aklını. Ben kadınlığımı seçtim, o üstünlüğünü.”
Yutkundum. Devamı gelemedi duygularımın. Kocaman bir yumruk oturdu boğazıma.
Ve onun sesi sanki içimdeymiş gibi yankılandı kulaklarımda.
“Bir hata bir kez yapılır. Adı üzerinde hata, eğer yenilerse bu hata olmaktan çıkar. Bir ağlar, bir ağlatırsınız. Devamı gelirse sorun vardır. İşimden ve arkadaşlarımdan sonra gelir kadınım.”
Hakim şaştı, bu gür sesteki katılığa.
Zırlayan kadın ve katılaşan adam… Her aşkın ortak tablosu bu galiba.
Elimi sol yanımın üzerine koydum ve o sıcaklığı bastırmak için onu yerinden aldım çıkardım. Kanlı ellerle uzattım akıl küpüne.
“Al senin olsun, her şeyin senin olması gibi. Ben oldum yetmedi, biz olduk yetmedi. Sana bizi sunarken, sen “Önce ben” dedin. Ağlamıyorum artık çünkü bana tüm bunları yaptıran şey artık tamamen senin. Al, varlığım sana hediyem olsun.”
İlk kez gözlerinden yaş aktığını gördüm, ellerini uzatmaktan çekindiği kalbime bakarken. Anladım o an, kalp savaşmak istemiyordu aklın karşısında. Kalbin yaptıkları yanlış olarak algılanıyordu akıl tarafından. Akıl, kalpten üstün gelmişti bir kez daha aşk cephesinde.
Öldüresi sessizliği hakimin belli olan kararı bozdu.
Cezai suçlardan en ağır hükmü veren dürtüdür aşk. Ve bu olayda ne kalbini veren suçludur ne de kalbi çalan akıl.
Serpil Şahin
serpil5sahin@gmail.com
www.serpilsahin.net
SERPİL ŞAHİN
YAZARA E-POSTA GÖNDER