RÖPORTAJ

Farah Zeynep Abdullah: "Bold Pilot senaryosunu okurken bir seyirci olarak aşık oldum"

Kendi masalının kahramanı…
 
   
 
 
     

Dönem projeleriyle ve gerçek öykülerin beyaz perde uyarlamalarıyla ekranlarda gördüğümüz güzel oyuncu Farah Zeynep Abdullah, aynı zamanda yumuşacık ses tonuyla müzik dünyasına da atım attı… Gerçekleştirdiğimiz röportajda; 7 Aralık’ta vizyona girecek olan, efsane yarış atı Bold Pilot ve jokeyi Halis Karataş ile büyük aşkı Begüm Ataman’ın hikayesini anlatan “Bizim İçin Şampiyon” filminden, kendine doğum günü hediyesi olarak yaptığı “Bu Hangi Masaldı?” teklisinden ve özel yaşamına dair tüm merak ettiklerimizden bahsettik… Rengarenk kareleri barındıran göz kamaştıran çekimimizi ve sıcacık sohbetimizi sizlerle buluşturuyoruz…
 



Bizim seninle tanışmamız “Öyle Bir Geçer Zaman ki” ile oldu. Bu projenin senin için ilk olması dışında farklı bir yeri var mı?

Öyle Bir Geçer Zaman ki, benim için bir başlangıç olmuş oldu. Açıkçası meslek olarak oyunculuğa tam karar vermemiştim bile orada oynarken... Müzik yapmak vardı aklımda, hatta sette bile yaptığım şarkıları dinletiyordum. Bir üniversite öğrencisinin 2 yıl izin alıp bir deneyim yaşaması gibi düşünün… Sanırım o proje bana verilen bir eğitim gibi oldu ve sonrasında İngiltere’ye gidip üniversiteyi bitirirken önüme çıkan projelerlerle de birlikte neyi, nasıl yapmak istediğime karar verebildim ve oyunculuğu seçtim.

Genellikle dönem projelerinde yer aldın. Nasıl hazırlık yapıyorsun bu tarz projelerdeki karakterler için, günümüz hikayelerinde oynamaktan farklı bir motivasyonu oluyor mu?

Aslında kariyerimi genellemem gerekirse; dönem projeleri demekten ziyade, iyi hikayelerde olmayı hedefledim dersem daha doğru olur. Dönem ya da günümüz, beni ilk ilgilendiren şey; her zaman senaryonun kendisi oldu. Bir projeyi kimin yöneteceği, kimlerle beraber yola çıkacağım önemliydi benim için... Dönem ve günümüz hikayelerinin sanırım pratikte farklılıkları oluyor; alışkanlıklar gibi… Fakat dramatik temelde bir fark yok. Dönem projelerinin hazırlığı, dönemsel şartlardan dolayı ister istemez farklı olmak zorunda. Şahsen 70li yıllarda o kadar çok vakit geçirdim ki, artık hazırlıklarda ben de yardımcı olabiliyorum ekibe. Onun dışında bir oyuncu için en önemli veri, senaryoda kurulan dünya ve tabii ki yönetmenimizin de rehberliğinde yapılan araştırmalar.

Dönem olmaları dışında; gerçekten yaşamış, hatta yaşamakta olan kişileri de oynadın.. Oyunculuğun bu tarafı ile kurduğun ilişkiyi merak ediyorum. Nasıl bir duygu?


Çok enteresan bir duygu. İlk projemden beri gerçekten oynadığım karakterlerin yüzde doksanı yaşamış veya yaşayan insanlara dayanıyor. Bu durum insanın üzerinde biraz baskı yaratabilir, o yüzden ben hep senaryoya bağlı kaldım. Benim için senaryoda oluşturulan karakter en önemli çıkış noktasıdır. Şampiyon’da da bunu yapmaya çalıştım fakat daha zor oldu. İlk set günümde Begüm Atman’ın, yani benim oynadığım karakterin ablaları sete gelmişti ve ben de karavanın camından bakıyordum onlara. Çok çekindim yanlarına gitmekten ama tanıştırmak için ekibimiz beni dışarı davet etti. Titriyordum; onların gözlerine bakınca ağlamaktan korkuyordum... Bir de ilk sahne olarak dolu dolu aşk yüklü bir sahne çekecektik hemen sonrasında... Kendimi tuttum, sarıldık ve bana “filmi duyduğumuz andan beri Begüm’ü senin oynamanı istedik” dediler. Harikaydı tabii ama harika olduğu kadar baskı da yaratmıştı bu dedikleri. O baskı duygusundan senaryoyu düşünerek kurtuldum. Layığıyla ve hayallerindeki gibi olmuştur umarım. Film bittikten sonra duydum ki, filmin tamamını izleyememişler; Begüm’e çok benzettikleri için bir yerden sonra geri kalanını görmeye dayanamamışlar. Bir de Halis Karataş’ı gördüm, Veli Efendi çekimlerinde. Çok çekindim, hayranlık duyup merhaba diyemedim, ileriden yürürken onu izledim.

İleride doğacak çocuklarına, gelecekteki Farah’a videolar çektiğini ve mektuplar yazdığını duydum. Nasıl bir duygu sana bunları yaptırıyor, ne demek istersin bu konuda?

Çocukluğumdan beri hep gelecekteki halimle konuşmak istedim. 12-13 yaşımda “belki gelecekten konuşamam ama geçmişten gelecekteki Farah’a konuşabilirim” diye mektuplar yazmaya başladım. İlk mektubum 10 sene sonrasınaydı. Sonra daha kısa zamanlar için yazmaya, ayrıca video çekmeye de başladım. “Doğmamış Çocuğa Mektup” kitabını okuduktan sonra da çocuklarım için yapmaya başladım bunları. Anları tutma isteği yaptırıyor bana bunu sanırım. Bir de videoya anlatırken, genellikle şu andan ve neler yaşadığımdan, neler öğrendiğimden bahsediyorum; hayat duruyor, neler yapmışım, diye kendi içimde de değerlendirmeme yardımcı oluyor bu anlar...

Bu videolar ve yazdıkların hep gelecekle ilgili. Sana gelecekten bir fotoğraf yollayacak olsalar kendini nasıl bir fotoğrafın içinde görmek istersin?

Sanırım kocaman bir aile olarak görmek isterim; anneannem, annem, babam, kardeşim, onların çocukları, eşim, çocuklarım, köpeklerimiz, kedilerimiz… Hep beraber, huzur dolu, mutluluk dolu bir fotoğraftayız. Yılbaşı olsun mesela; etrafta hediye paketleri, devasa bir ağaç ve biz kocaman gülüyoruz...

Bugüne kadar birbirine benzemeyen birçok karakter canlandırdın. Bu karakterlerden birine bir nasihat edecek olsan hangisine, ne derdin?

Eylül’e “Gitme!” derdim! “Hayat senin sandığın kadar uzun değil ve insanların değerini anca onları kaybedince anlayacak kadar bencil olma, kendini sev” derdim.

“Bu Hangi Masaldı?” teklin hayırlı olsun. Seni oynadığın rollerden dolayı şarkı söylerken izledik, özel albüm projeleri için şarkı söylediğine şahit olduk fakat bu şarkı sözü ve bestesi ile tamamen senden çıktı. Müziğe olan ilgin de yeni değil belli ki…

Bunu yapmaya seni iten duygu ne oldu?


Teşekkür ederim. Evet, gerçekten kendimi bildim bileli müzik hep yanı başımda, içimde... Açıkçası biraz da özgüvensizliğimden dolayı benden çıkmayı bekledi biraz, beklettim onu… Çünkü ergenliğimde çok yara almıştım müzikten Müzik öğretmenim “sende hiç kulak yok” diyerek bana ders vermeyi reddetti ve onun üzerine kendi şarkılarımı yapmaya başladım, hiç kimseyle paylaşmak değildi niyetim, çevreme dinlettim sadece. Sonrasında çok başarılı bir müzisyen beni çok korkuttu müzik ile ilgili. “Bu Hangi Masaldı?” benim için çok özel bir şarkı olmanın yanı sıra, müziğe gerçekten ilk adımım. Hayatımda ilk defa bu sene, yaptığım şeyleri paylaşma düşüncesi beni korkutmak yerine, heyecanlandırıyor. Şarkıdan aldığım tepkiler de harika. Gerçekten şaşırıp, “iyi ki yaptık” diyorum. Kendi kendime, bir doğum günü hediyesi olarak 3 günde yaptığım şarkının böyle bir hale geleceğini hiç kestiremezdim. Gözde Yılmaz’ın “bunu insanlarla paylaşmalısın” demesini bekliyormuş gibi hemen harekete geçtim. Kendi yaptığım aranjman daha farklı ve pesti, Alper Aytekin ile yeniden düzenledik ve aslında ilk halinin duygusundan çıkmadan bambaşka bir şarkı oldu. Çünkü, o tatlı, ev yapımı hissiyatının şarkıdan gitmesini istemedik.

Müzik seni belli ki çok heyecanlandırıyor. Gelecekte müzikle ilgili başka planların var mı?

Var, aslında çok şey var aklımda fakat bir planlama yapmaya çalışıyorum bu aralar. Müzikte beni en zorlayan şey doğru zamanlama oluyor. Bir şeye çok yoğunlaşmışken ona odaklı, hatta takıntılı oluyorum. Dolayısıyla her şeyi önceden belirlemek şart oluyor. “Bu Hangi Masaldı?” için Burak Yeter ve Mert Aydın remiksler yapıyor, hatta başka bir sürpriz şarkıya da çalışıyoruz. Erol Evgin ile yazın yaptığımız düet de yakında çıkacak. Onunla beraber şarkı söylemek çok gurur vericiydi, çok heyecanlıydım, rüya gibiydi, bol bol fotoğraf çektim. Alper Aytekin ile birkaç canlı performans fikrimiz var, Youtube kanalımda ara ara sürprizler olabilir, bu aralar bunları planlıyoruz.

Klip, Türkiye’de çekilen ilk dikey klip, bu fikir nasıl ortaya çıktı?


Yönetmenimiz Gizem Elçi’nin fikriydi; çok yaratıcı, hayranlık uyandıran bir yönetmen. Klibin gizli kahramanı yeşil kapüşonlu üst de onun fikriydi. Şarkıyı ve şarkının hikayesini dinledikten sonra, “bunu bir gece hikaye serisi gibi çeksek nasıl olur?” dedi. Dikey klip Türkiye’de hiç yapılmamış bir şeydi, çok heyecanlandırıcı bir fikirdi. Tam da o aralar bize işaretmişçesine YouTube dikey video koyma özelliğini duyurdu. Görüntü yönetmenimiz Muratcan Gökçe de çok heyecanlandı. Kameranın dikey kullanımı enteresandı, alışılmışın çok uzağında, çok samimi bir klip çektik. Aslında her yönden ilkler oldu, diyebiliriz; Gizem ve benim ilk klibim, dikey klip olarak da Türkiye’nin ilki!

7 Aralık’ta vizyonda olacak yepyeni bir filmin var… Nasıl dahil oldun Şampiyon filmine? Hikaye ile karşılaştığında neler hissettin?

Senaryoyu okumaya başladım ama açıkçası Bold Pilot’ı tanımıyordum ve hikayenin nereye gideceğine dair bir fikrim de yoktu. Sanırım ondan dolayı da çarpıldım senaryoyu okurken... Her şeyden öte, öncelikle bir seyirci olarak aşık oldum senaryoya. Sonunda çok ağladım ama enteresan bir ağlamaydı, içimde umutlar yeşerten bir ağlama... Böylesine ilham verici bir filmin içinde yer almayı çok istediğim için bir an bile tereddütte kalmadım.

Peki önüne gelen projelerin seni duygusal olarak hep bu şekilde etkilemesi mi gerekiyor? Çünkü oynadığın karakterlerin duyguları genel olarak çok yoğun ve her insanın başına gelen cinsten değil..

Sanırım en önemli şey, senaryonun beni etkilemesi… Ağlatarak, güldürerek veya türlü duygular yaşatarak… En etkilendiğim şey, iyi bir hikaye; insanlara ne anlatmak istediğin ve nasıl anlattığın… Ben seyirci olarak izlemek isteyeceğim projelerde yer aldım her zaman… Karakter, tek başına beni etkileyen bir unsur olmadı hiçbir zaman.

Özel hayatına geçelim biraz da… Kişisel olarak sosyal hayatına nasıl etkileri oldu bahsettiğimiz tüm bu projelerin? Bir yanda Gülizar dizisi bitiyor, hemen ardından gerçekten yaşamış kanser hastası bir kadın, onun da ardından hepimize hayat enerjisi, mutluluk aşılayan bir şarkı “Bu Hangi Masaldı?”..

Çok kolay oldu dersem yalan olur. Birçok sağlık sorunu da yaşadım tüm bunlar esnasında. Özellikle Şampiyon hem film olarak çekmesi çok zor bir filmdi hem o esnada bağırsak mantarı olduğumu öğrendim, bağışıklık sistemim çökmek üzereydi. Beslenmemi tamamen değiştirmem gerekti, hala da çok dikkat ediyorum. Şampiyon bittikten sonra Erol Evgin ile yaptığım düet bana çok iyi geldi. Sonrasında “Bu Hangi Masaldı?”yı besteledikten sonra çıkartmaya karar vermek de bana yepyeni bir motivasyon kazandırdı. Yeni beslenme düzenime de alışmıştım ve kendimi toparlamaya başlamıştım. Ağustos’tan Kasım’a kadar olan dönemde de şarkıyla ilgilendim.

Aslında şunu da merak ediyorum, bunca farklı hikayesi olan karakterleri oynamanın sosyal hayatına etkileri oluyor mu? Oyunculara hep sorulan bir soru olarak senin ne düşündüğünü merak ediyorum…

Buna belki de en iyi cevap verecek olanlar; o süreçlerde yanımdakiler olur. Şunu söyleyebilirim ki; özellikle oyunculuk yaparken, istemsizce o projenin dünyasına kapattığımı farkettim kendimi. Belki de bu yüzden uzun dizi süreleri bana daha zor geliyor, iletişimimde kopukluklar oluyor konsantrasyon sürecinde. Bunları düzeltmeye çalışıyorum tabii ki. Bu şarkı o yüzden çok da iyi geldi bana, kendime daha yakınlaştığımı hissettim. Oynamaktan bambaşka bir şey olarak, kafamda duyduğum müziği oluşturmak en güzel meditasyon oldu bana...

İlgilendiğin her şeyi aşkla yaptığını söylesek yanlış olmaz sanırım. Oyunculuğu ve müziği bu kadar aşkla yapan birisinin ailesine ve sevdiklerine vakit ayırmak ile ilgili sorunları oluyor mu? Kıskanıyorlar mı mesleğine olan aşkını ya da tepkileri nasıl oluyor?


Gerçekten ailemden yanaçok şanslıyım. Hep arkamda olan, müzikte de, sinemada da çok geniş zevkleri olan bir ailem var. Beni besliyorlar. Şarkıya eklediğim her yeni şeyi, bir plak koleksiyoneri olan babama mutlaka sordum; flüt onun fikriydi mesela... Şarkıdaki ıslığı erkek arkadaşım çaldı. Aşk, benim için sadece insana duyulan bir his değil; hayvanlara, bir filme, bir şarkıya da aşık olabilir insan. Aşık olduğum şeyleri yapabiliyor olmak, en çok şükrettiğim şey hayatta… Ve ailemin, sevdiklerimin de aşkımı görmesi, paylaşması bu noktada büyük motivasyon oluyor benim için. Yaptığım şeyler karşısında, sevdiklerimin gözlerindeki mutluluğu, gururu görmek benim için dünyadaki en güzel his…

Ben oldukça evcil olduğunu hissettim ama klipte gördüğümüz gibi geceleri dışarıda olmayı ve sürekli dışarda sosyalleşmeyi seven birisi misin acaba?

Kesinlikle evcil biriyim! Klipteki gece, gerçekten de Ece ile yıllardır “bir gece dışarı çıkalım” deyip de ilk defa çıktığımız gece. Ve o gece de erkek arkadaşımla tanıştım. Normalde evde olmayı çok seviyorum, özellikle gece bir film veya dizi izlemeden uyumam çok zor.

Bir süper kahraman olsaydın özelliklerin neler olurdu?

Ben şu an, çevreci bir süper kahraman olmak isterdim. Bozulan yerleri tak diye eski haline döndürüp düzeltebilmek veya denizleri hemen temizleyip plastikten, çöplerden arındırabilmek isterdim... Belki bir süper kahraman sorusuna sıkıcı bir cevap oldu ama bence günümüzün kahramanları küresel ısınmayla ilgili harekette olan insanlar.

Peki sana bir şarkı yazılsaydı ismi ne olsun isterdin?

Zor bir soru ama yine “Bu Hangi Masaldı?” olabilir. Güzel bir isim bence…

Şarkını yazıp bestelediğin gibi, filmini yazıp yönetecek olsan hangi oyuncularla çalışmak isterdin?

Türkiye’de çok beğendiğim, takip ettiğim oyuncu var. Keşke elimde yazıp bitirdiğim bir senaryo olsaydı ve sana söyleyebilseydim kimlerle çalışmak istediğimi… Çünkü senaryosuz isim vermek çok zor. O yüzden şöyle bir genelleme yapabilirim: Kendiyle ilgili olmayan, odağında tamamen proje ve projenin dünyası, anlattıkları olan oyuncularla çalışmak isterdim.

MAG
Röportaj: Tuğçe Uzun
Fotoğraf: Elif Demiralp
 

Favorilerinize ekleyinAnasayfaya dönPaylaşın
GÜNLÜK FALINIZ
HAVA DURUMU

REKLAM
reklam@cosmoturk.com

İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com

TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32

-->
>