“Kara Sevda” dizisinde canlandırdığı Zeynep Soydere karakteriyle adını geniş kitlelere duyuran, “Deniz Yıldızı”, “Üvey Anne”, “Rüya”, “Bir Peri Masalı”, “Mehmed: Bir Cihan Fatihi” ve “Kötü Adamın 10 Günü” gibi yapımlarla izleyicinin beğenisini kazanan Hazal Filiz Küçükköse, New York’un enerji dolu, hareketli ve gösterişli sokaklarında gerçekleşen büyüleyici bir kapak çekiminde MAG Okurlarıyla buluştu. Şöhretin avantajları ve dezavantajlarını da anlatan güzel oyuncu, izleyiciyi etkilemenin sırrını, romantik komediye duyduğu heyecanı ve en büyük hayallerini anlattı.
Yer aldığınız projeler izleyicilerden hep tam not aldı. Sizce izleyiciyi etkileyen ne oluyor: Hikâye mi, oyuncu performansı mı?
Bence izleyiciye dokunan şey, “gerçeklik” hissi. Ne hikâyeyi ne oyunculuğu tek başına yeterli buluyorum. İyi bir oyuncu, kalbiyle bağ kurmadığı bir hikâyede yapay kalır. İyi bir hikâye de doğru oyuncuyla ruh bulur. İzleyici artık sezgileriyle izliyor; samimiyeti hemen anlıyor.
Yer alacağınız projeleri seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Özellikle kötü karakterler geldiğinde “Seyirciden nasıl tepki alırım?” kaygısı oluşuyor mu?
Ben karakterlerin “iyi” ya da “kötü” diye ayrılmasına pek inanmıyorum. Her karakter bir gerçeklik taşıyor. Eğer onun iç yolculuğuna, yaralarına, korkularına dokunabiliyorsam o karakteri oynamayı seçiyorum. Seyircinin tepkisinden çok, içimde o karakterle kurduğum bağa güveniyorum.
Oyunculuk kariyeriniz boyunca sizi en çok zorlayan rol hangisiydi ve bu sizi nasıl dönüştürdü?
Zeynep Soydere diyebilirim. “Kara Sevda” duygusal olarak çok katmanlıydı; hem izleyicide güçlü tepkiler uyandırdı hem de benim için oyunculuk anlamında ciddi bir sınav oldu. Zeynep’in gelgitli ruh hâli, sevgiyi arama şekli, hata yapma cesareti… tüm bu yönleriyle onu yargılamadan anlamaya çalışmak beni hem oyuncu hem insan olarak dönüştürdü. Böyle roller insanı sadece sahnede değil, iç dünyasında da geliştiriyor.
Dijital yapımların daha cesur, daha zamansız ve sınırsız olduğu görüşü var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu cesareti çok kıymetli buluyorum. Dijital platformlar, hikâyeyi daha katmanlı, oyunculuğu daha çıplak hâle getiriyor. Televizyon izleyicisi daha alışkanlıkla izliyor; dijital izleyici ise sorguluyor, detaylara dikkat ediyor. Bu da bizi oyuncu olarak daha sahici olmaya mecbur bırakıyor, ki bu çok değerli.
Bir röportajınızda kimyagerlik eğitiminizden söz etmiştiniz. Bu geçişinizde asıl kırılma noktası neydi?
Asıl kırılma, iç sesime kulak verdiğim andı. Okul hayatım boyunca bir şeylerin eksik olduğunu hep hissediyordum… Sanki büyük bir tablonun önemli bir parçası yerinde değildi. Tutku eksikti. Kendimi içinde hayal edemediğim bir yolun içindeydim. O eksik parça, bir gün karşıma “oyunculuk” olarak çıktı. Kamera önünde kendim olduğumu hissettim. O tanımsız ama çok tanıdık gelen enerjiye güvendim. Bazen planladığınız değil, hissettiğiniz yol gerçekten size ait oluyor. Bu fırsatı deneyimleyerek öğrendim.
Şöhret desek… Sizin üzerinizdeki en büyük etkisi ne oldu? Hazal Filiz Küçükköse’ye neler katıp neler eksiltti?
Şöhretin hem görüneni hem görünmeyeni var. Görünürlük öz güven ve etki alanı yaratıyor, evet; ama bir yandan içe dönük tarafını da bastırabiliyor. Benim için şöhret, derinleşmenin değil, yüzeyselleşmemenin sınavı oldu. Daha çok korumayı, daha çok filtrelemeyi öğrendim; ama buna rağmen iç sesimden hiç uzaklaşmadım.
Güzellik algısı ve estetik dayatmalar arasında oyuncu olarak “doğal kalmak” bir tercih mi, yoksa bir direnç mi? Estetiğe bakış açınız nasıl?
Doğallık benim için bir seçim ama aynı zamanda içsel bir denge hâli. Ekran bir yansıma; o yansımayı ne kadar kendine sadık tutarsan, o kadar huzurlu kalıyorsun. Estetikle bir derdim yok ama toplumsal beklentiyle yapılan her müdahaleye mesafeli duruyorum. Güzel hissetmek, önce içeriden başlıyor.
“Benimle ilgili en büyük yanılgı şu…” cümlesini tamamlar mısınız?
Benimle ilgili en büyük yanılgı; mesafeli biri olduğum düşüncesi. Oysa ben sadece derinlikli bağları seven, “an”da olmayı tercih eden biriyim.
En büyük hayaliniz nedir?
Dünyanın herhangi bir yerinde, duygularla iz bırakabilen bir oyuncu olmak. Hikâyelerle kalplere dokunmak… Belki bir gün kendi hikâyemi yazmak.
Olmazsa olmaz dediğiniz alışkanlıklarınız neler?
Aslında sabit bir alışkanlığım yok, her gün ruh hâlime göre şekillenir. Bazen kahvesiz güne başlayamam, bazen sahilde ya da ormanda yürüyüş iyi gelir, bazen de keyifli bir kahvaltı günümü güzelleştirir; ama ne olursa olsun, cilt bakımı ve öz bakım benim için vazgeçilmez. Kendime iyi bakmak sadece dış görünüşle değil, ruh hâlimi de toparlamakla ilgili.
“Değiştirmeyi başardım” dediğiniz, törpülediğiniz veya iyileştirdiğiniz yönleriniz var mı?
Eskiden her şeyi kontrol etmeye çalışan bir yapım vardı. Zamanla hayatın kendi ritmine güvenmeyi, bırakmayı ve teslimiyeti öğrendim. Bu, hem kişisel hem oyunculuk yolculuğumu iyileştirdi.
Bugüne kadar sizi en çok etkileyen aşk hikâyesi hangisiydi - yaşanmış ya da kurgusal?
Normal People… Çok sade ama derin bir hikâye. Aşkın sadece birlikte olmak değil, birbirini gerçekten anlamak olduğunu hatırlatıyor. Sessizlikleriyle bile insanın içine işliyor.
“Aşk beni…” diye başlayan bir cümleyi nasıl tamamlarsınız?
Kendimle yüzleştirir. Aşk, duyguların aynası gibi… Seni sana gösterir.
Evliliğe dair algınız zamanla nasıl değişti? İlk gençliğinizdeki bakışınızla bugünkü arasında fark var mı?
Eskiden evlilik bana “tamamlanma” gibi gelirdi. Şimdi iki özgür ruhun birlikte yürümesi gibi düşünüyorum. Daha eşit, daha bilinçli bir bağ olarak görüyorum artık.
Ankara’da büyümüş bir oyuncu olarak İstanbul’da olmak neler hissettiriyor? Ankara’ya özlem duyuyor musunuz?
Ankara’nın dinginliğini, sadeliğini özlüyorum. İstanbul ise bana meydan okuyor. Bazen yoruyor, bazen büyütüyor. İkisi de ayrı yönlerimi besliyor.
İkiz olmak nasıl bir duygu? Herkesin düşündüğü gibi “telepatik” bir bağ var mı gerçekten aranızda?
Kesinlikle var! Bazen ben bir şey hissediyorum, o arıyor. Ya da aynı anda aynı şeyi düşünüyoruz. Aramızdaki bağ sezgisel ve çok özel.
Hiç birbirinizin yerine geçtiğiniz oldu mu? Okulda, sosyal ortamda ya da şaka olarak?
Evet! Özellikle okul yıllarında bolca yaptık. Eğlenceliydi. Şimdi dönüp baktıkça hâlâ gülüyoruz.
Şu an hazırlık aşamasında olduğunuz ya da görüşmelerini yürüttüğünüz projelerden biraz ipucu verebilir misiniz? Dram mı, aksiyon mu, psikolojik derinlik mi? Hazal Filiz Küçükköse’yi bu kez hangi duygunun merkezinde göreceğiz?
Soruyu sorarken romantik komediyi belirtmemişsiniz! Ben bu aralar tam da bunu deneyimlemek istiyorum. Daha önce hep dramatik rollerde oynadım, belki de bu algıyı kırmak için romantik komedi beni çok heyecanlandırıyor. Şu an görüştüğümüz dijital projeler arasında devam eden görüşmelerimiz var. Sezonluk televizyon işleri için de görüşmelerim başladı.
New York sokakları sizde neler hissettirdi? Hangi şehir sizin ruhunuza iyi geliyor?
New York’ta kendimi hem çok özgür hem de çok küçük hissettim. Şehir sana her şeyin mümkün olduğunu hissettiriyor. Ruhuma en iyi gelen şehirse hâlâ Milano… Sadelikle zarafetin buluştuğu, zamanın yavaş aktığı ama ilhamın hep canlı kaldığı bir şehir. İçimdeki estetik duygusuna dokunan bir ritmi var Milano’nun.
Kendi ayakları üzerinde durmayı genç yaşta başarmış bir kadın olarak genç kızlara nasıl bir mesaj verirsiniz?
Kim olduğunu anlamak zaman alabilir ama kendine sadık kalırsan, yol seni senin en güçlü hâline götürür. Cesur ol, sabırlı ol, kendi hikâyenin başrolü olduğunu unutma.
Hazal Filiz Küçükköse: “Eskiden evlilik bana “tamamlanma” gibi gelirdi, şimdi iki özgür ruhun birlikte yürümesi gibi düşünüyorum”
Tutkulu, büyüleyici ve içten....
DİĞER HABERLER
“L'oreal Paris’ten iki yeni sürpriz! ”
“Murat Şeker’den: “Klavye Delikanlıları” Geliyor!”
“Kıvanç Tatlıtuğ ve Serenay Sarıkaya Partner Olarak Seyircinin Gönlünü Fethetti”
“Yeni Belgesel Dizi Rise Of Empires: Ottoman’ın Resmi Fragmanı ve Afişi Paylaşıldı”
“Dostları Malatya’da Halit Refiğ’i Konuşacak”


REKLAM
reklam@cosmoturk.com
İLETİŞİM
cosmoeditor@cosmoturk.com
TEL: (0212) 280 07 00
FAX: (0212) 244 13 32